IF İstanbul 2012 - Olabileceğim Belki de Olduğum İnsanlar

"Millions of stories hide in the cracks and folds of a city"


        Hızlı adımlarla istikamet nereyeyse oraya ilerlerken onlarca hatta yüzlerce insanla karşılaşıyor, yan yana geçiyor hatta bazen kucak kucağa yolculuk ediyoruz (!). İstanbul gibi bir şehirde vaktimin çoğunun trafikte bambaşka insanlarla geçtiğini ve bazen ailemden çok aynı otobüsü paylaştığım insanlarla vakit geçirdiğimi düşününce yüzlerine daha iyi bakıp hikayelerini tahmin etmeye çalışıyorum bazen.

        Bugün gittiğim ilk filmin konusu da biraz burdan yola çıkıyor. Yolda karşılaşıp dikkate değer bulmadığınız her insanın bir hikayesi var.

           Film ( ya da belgesel mi demeliyim bilemiyorum ) ile ilgili ilk göze çarpan şey cep telefonu ile çekiliyor olması. Konsepti düşününce çok uygun bir seçim. Çünkü film boyunca sokakta karşılaştığı insanların hikayelerini spontan olarak bize aktarıyor. Filmin başında " What would it be like to enter into the life of a complete stranger?" diyor. Bambaşka birinin hayatına girmek nasıl olur acaba ?

           Londra sokaklarına dolaşan yönetmenimiz Boris Gerrets üç insanın hikayesini anlatıyor bize. Sokaklarda yaşayan, alkol ve uyuşturucu sorunları olan, bir bacağı eksik Steve, Brezilya'dan Londraya gelmiş evlenecek koca arayan Sandrine, filmin ortalarına doğru Steve'nin sevgilisi olan evinde binlerce plak ve bir bozuk plakçalar ile yaşayan Precious.

Neler aklımda kaldı, neler etkiledi ?

Yönetmen Steve için diyor ki :  Steve "sistem"in dışına çıkalı yıllar olmuş. Steve ise şöyle diyor : "Sistem görünmezdir. İçindeyken neler olduğunu anlamazsın, ta ki dışarı çıkıp farkedene kadar."

Sandrine göre herkesin zihninde özel ve güzel bulduğu bir yerin resmi varmış. İnsanlar devam etmek için gerekli gücü ordan alırlarmış.

Film her ne kadar telefonla çekilmiş olsa da sahnelerdeki sanatsallık da eksiklik yok. Şu detay beni benden aldı mesela :  Steve alüminyum folyoyu çakmakla yakarak bir uyuşturucu kullanıyor tabi bu yakma sırasında alüminyumda da yanık izleri çıkıyor. Steve " Hey bak bir insana benzedi." diyor yanık izlerini göstererek. Kamera gerçekten ince uzun bir insana benzeyen şekle zoom yapıyor ve sonra o görüntü kaldırımda yürüyen insanların gölgelerinin olduğu bir görüntü ile iç içe geçiyor. Bu şekilde bir sonraki sokak sahnesine geçiş yapılıyor. Böyle anlatınca tam olmadı tabi ama görselini bulamadım malesef.

" There is one life we imagine living and other one we really live"

Film bittiğinde arkadaşıma dönüp " Şimdi bunlar gerçek miydi? Gerçekten sokaktan bulduğu bir insanın hikayesini mi anlattı ? " diye sorarken ekrandan bana cevap geldi ; " Bu belgeseldeki hikayeler kurgusaldır." Bir belgesel methodu imiş bu. O zaman oyunculara hayran kalıyorum işte. Çünkü o kadar doğallar ki. Oynuyor gibi değiller.

Fragmanı da burda efenim :  People I could have been or maybe I am




     

Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: