Bilgisayarıma yüklenmekte olan program için "19 dakika kaldı." ifadesini gördüğümden ve bu süre içinde ders çalışma amacıyla herhangi bir yazı okumaya kalksam bile her an gözümün "... dakika kaldı." ifadesine gideceğini ve o dersten hayır gelmeyeceğini bildiğimden mütevellit, birazcık blogla haşır neşir olayım dedim.
18 kalmış.
Bugün feysbuk adlı güzide ortamda, -ki kapatmıştım bi süre önce, hayat çok güzeldi o "bi süre" boyunca ama yeniden açtım bi organizasyon bahanesiyle, tekrar kapatırım diyerek; organizasyon da yalan oldu kapatma işi de- bi arkadaşım, statüsüne (Bu da ne biçim bi kelime oldu. Yerleşti ağzımıza gitmiyo. Natilüs gibi. Saçma sapan.) çocukluğunu özlediğini yazmış. Sonra da çocukluğundan neleri özlediğini. Sabahtan akşama sokakta oynamalar, zillere basıp kaçmalar, dizleri kanatmalar. Çok güzel bişey bence çocukluğu bu şekilde yaşamış olmak. Ben yaşamadım. Hiç sokakta oynamadım mı? Oynadım. Dizimi kanatmadım mı? Kanattım. Ama bunlar benim çocukluğumu oluşturabilecek kadar çok sayıda olmadı. Benim çocukluğum baya baya anamın dizinin dibinde geçti. Çok da memnundum öyle olmasından. Kitap okurdum. Şeker yerine kitapla kandırırlardı falan. Aman da çok farklıyım, çocukken bile entelektüelmişim değil tabi bu laflarımın anlamı. Ama sakin bi çocuktum yani. Olgun, hanımefendi, akıllı, uslu. Böyle dediler bana hep. He hepsi olgunluktan mı? Hayır lan ne olgun olucam. 5 yaşında çocuğum ben de o zaman. Biraz çekingenlik, biraz risk alamamak, belki biraz mantıkla hareket etmek.
16 dakika.
Biraz üzülüyorum öyle koşturmacalı neşeli bi çocukluk yaşamadığım için. Yaşayanları da kıskanıyorum ne yalan söyleyeyim.
15.
Büyüme korkusu ondandı sanırım. Ama geçti şimdi. Geçmişi geri döndüremeyeceğime göre, ben de gençliğimi yaşarım. İvit. Hem muhtemelen geçmişi geri döndürebilsem bile, yine aynı çocukluğu yaşardım. Kendi karakterimi değiştirmediğim sürece.
14 dakika kaldı.
Ama demem o ki, o arkadaşım da, onunkine benzer bi çocukluk yaşamış olan herkes de, bence çok şanslı. Hatırlayınca sevinsinler. Lütfen. Ahh ne günlerdi, yine olsa demesinler. Yine olmıycak. Ama olması mümkünken yaşamışsın işte ne güzel.
13 dakika.
12.
11.
Bi de, istiyorum ki benim gibi olanlar da aynen böyle söylesin. Bi araya gelelim. Örgütlenelim. Bilinçlenelim.
9 dakika kaldı.
Toplaşıp hep birlikte saklambaç oynayalım mesela. (Aklıma gelen ilk oyun saklambaç olmasa, şöyle alengirli bişey olsa eyiydi ama, naparsın işte. Databeyz bu kadar. :)
8 dakika.
6.
Elbet yaşanan her şeyin hayatımızın sonraki dönemlerinde sonuçlarını görücez. Güzel ya da çirkin.
5 dakika.
4 dakika.
Ve muhtemelen, farklı olan her şeye özenip, seçmediğimiz her yol için en azından bi süre pişmanlık duyucaz. Abartmadan yaşarsak ne güzel.
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?
2 yorum:
bi de simit diye efsanevi bi oyun vardı. simiiiiiiit diye birisi bağırır, nefesi kesilince de kendi "evine" kadar dövülürdü. bence birçok çocuğun ruh psikolojisini doğrudan etkileyen bir oyundu bu...
o değilde 19 dakika yerine "23 yıl 15 saat 18 dakika 5 saniye" kalsaydı ne yapardın erak ediyorum...
http://9gag.com/gag/2754608
o oyunu ben de biliyorum yaşasın! neyse ki hiç dövülmedim.
23 yıl 15 saat 18 dakika 5 saniye kalsaydı bloga yazı yazmak yerine okulumu bitirir, yurt dışına gider, lisansüstü eğitim alır, işe girer, evlenir, çocuk yapar, bisürü kitap okur bisürü film izlerdim. ayrıntıya girmiycem.
Yorum Gönder