Güç bela boş zamanları didikleye didikleye bir kaç filme bilet alabildim sonunda. Eskiden tüm programı inceleyip istediğim filmlerin zamanlarına sonra bakarken şimdi malesef sadece uygun vakitlerime uyan filmlere bakabildim. Hey gidi hey !
Neler seçmişiz ?
Michael : Buna tek başıma gidicim. Biraz riskli, rahatsız edici bir film. Zaten bulunduğu kategorinin adı Mayınlı Bölge ! Harika bir isim seçimi olmuş bu kategori için. Yanımda sürüklediğim kişiyi zor duruma sokmak istemedim. Haneke ile bol bol çalışmış ve belli ki tarzından bir şeyler kapmış olan Markus Schleinzer ilk uzun metrajlı filminde bir pedofili hastasının kaçırdığı 10 yaşındaki çocukla geçirdiği beş ayı anlatıyor. Ürküyorum ama sabırsızlıkla bekliyorum.
Nehir Bir İnsandı : Eveeet.. Bu film. Tanrım bunu neden yapıyorum, acı çekme fikri bu kadar hoşuma mı gidiyor bilmiyorum ama Two Years at Sea filminde yaşadığım hayalkırıklığına rağmen ( yazıyı okuyanlar bilir neler çektik ) bu konu beni çok cezbediyor dayanamıyorum. Hatta Two Years at Sea 'e gittiğim arkadaşımla gitmeyi planlıyoruz, o da uslanmamış. İksv nin sitesinde aynen şöyle tanımlıyor filmi : Nehir Bir İnsandı, sonsuz bir deltanın ortasında medeniyetten ırak, başıboş sürüklenen bir Alman aracılığıyla “uzaklık” fikrini (uzaklarda bilinmeyen bir yeri, yabancı olma halini) irdeliyor. Hem alman yapımı falan kanım kaynadı ne yapayım?
New York'ta 2 Gün: Festivalin beni en mutlu eden filmi ! Biz katharsisle pek severiz Julie Delpy denen hatunu, sık sık da söyleriz bunu. Şimdi o bir film çeker de , içinde oynar da, festivale gelir de biz izlemez miyiz ? Zaten film daha önce izlediğimiz Two Days in Paris in devam filmi niteliğinde. Kaçmaz. katharsis ile aldık biletleri hemen.
Yukarıdaki Çocuk:Arkadaşım sürükledi bakalım ne çıkıcak, şimdilik yorumsuz.
Öngörüye Ağıt: O da yorumsuz kalsın daha ısınamadık birbirimize.
Beni Dik Tut: Sıcacık bir film olacak gibi doğuyor içime. Karamsar bir dünyanın mizah yönü güçlü bir sakininden hikayesini dinleyeceğiz.
The Wall a da gitmek isterdim ama hem vakit uymadı, hem nasolsa DVD si var diye üşendim hem ben bunlara kafa yorarken biletler tükendi.
Haydi Festival Başlasın !
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder