Yabancı


Öleceğini bile bile yaşayan tek canlı insandır, diye bi laf var. Bilmiyorum ne kadar doğru. Sonuçta ağaçların hislerinin olmadığını, düşünemediklerini falan bilmiyoruz. Öyle sanıyoruz sadece. Hem  geçenlerde tiyatrodaki hocamın anlattığı bi araştırma var aklımda: Ormana elinde baltayla ama sadece oradan geçmek niyetiyle giren bir adamın geçişi esnasında ağaçlardan yayılan dalgaları ölçüyorlar. Sonra yine elinde baltayla, bu kez belli bir ağacı kesmek niyetiyle geçiyor adam. Tekrar ölçüyorlar. İlkinde sakin sakin dururlarken, ikincisinde çılgınlar gibi sinyaller geliyor. Belki çığlıklar atıyorlar, hocanın dediği gibi, birbirlerini uyarıyorlar. Bi bildikleri var demek ki onların da.

"Sonunda ölüm olan bir yaşam anlamsızdır", gibi bi düşünce de burada bir yerde devreye giriyor. Tam burada da, dinler devreye giriyor. Bir süreliğine onları unutalım. İnansak da inanmasak da, ölümün yok olmak anlamına geldiğini farz edelim. Bildiğin ölüp gidiyoruz hepimiz. 18 yaşından itibaren duyma yetimiz giderek zayıflıyor meselâ. Ölüyoruz yahu. İçinizi karartmak istemem ama, öyle yani. Yavaştan gidiciyiz. Hem de en iyimser ihtimalle, yavaştan. Belki de çat diye olacak kim bilir. Ölümün, yaşamın bir parçası olduğunu kabullenmek şöyle dursun, ölüm diye bir olgunun varlığını bile unutuyorum ben. Hadi unutmadığımızı da varsayalım. O zaman napardık? Çaresizlik içeren bi soru olarak değil, hakikaten, ne yapardık? Benim aklıma ilk gelen, dünyada güzel ne varsa, hatta çirkin ne varsa, hepsini tatmaya çalışmak oluyor. Ondan sonra da, bir şey bırakmak. Bir evlât (ki o da öleceğine ve bir başka evlat bırakmama ihtimali bulunduğuna göre, yeterince kârlı değil), ve/veya yaşayacak her insanın ulaşabileceği bir parça. Muhtemelen ve mecburen, kendimden bir parça. Ama yine de, ne anlamı var ki? Bana ne benden sonra yaşayacak olanlardan? Madem onlar da yok olacak? Hem diyelim ki her şeyi tattım, gördüm, yaşadım. E bitince bitecekse; hatırlayamayacaksam ne anlamı var?

Öyleyse toplumun, değerlerin, kuralların anlamından zaten söz etmeyelim. Rica ediyorum bu bahsi hiç açmayalım bile. Güneşin yakıcılığına tepkiyle adam öldürmenin mümkün olduğu bi dünya o. Sadece insanlar ve farklılıklarının olduğu bi dünya. O dünyada katil olmakla yargılanmaktayken, “anasının cenazesinde ağlamadı diye” suçlanan bir adam  için bunun bir önemi yoktur. Onun için hepsi birdir. Her şey doğrudur, ama hiçbir şey doğru değildir.  

"Mutluluk, bir yerde ve her yerde, hiçbir şey beklemeden dünyayı ve insanları sevmektir."
                                                                                         Albert Camus


katharsis

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: