Yeraltından Notlar - Dostoyevski

Çok ciddi ön yargıları olan bir insanım ne yazık ki. Bunlardan biri de Rus edebiyatına olan ön yargım. Nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama donuk, kasıntı ve soğuk bulduğum için çocukken klasikler hele de Rus klasiklerden hep kaçtım. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sını okuyabilmiştim sadece ortaokul yıllarında.

Şimdi yine Dostoyevski'den olan Yeraltından Notlar'ı bu ön yargılar yüzünden bu kadar geç okumuş olmama üzülüyorum. Sartre'nin Bulantı'sı, Camus'nun Yabancı'sı, Perec'in Uyuyan Adam'ı ne ifade ediyorsa benim için Yeraltından Notlar da aynı seviyeye ulaştı.


Baş karakterimiz yukarıda adını andığım romanlarda olduğu gibi toplumdan izole, varolmanın dayanılmaz hafifliğini hisseden, kendi içinde bir dünya kurmuş, güzele ve yüceye duyduğu ilgi ile yaşamına devam edebilen   , huzuru bulamayan bir şahıs. Kitabı okurken varoluşçu söylemleri kolayla yakalayabiliyorsunuz. Bu özelliği ile   Yeraltından Notlar muhtemelen Sartre'nin, Camus'nun, Perec'in etkilendiği romanlardan biri olmuştur.

"Sözünü ettiğim o tuhaf zevkin özü buradadır işte: Özellikle, o iğrenç yarı umutsuzlukta, yarı inançta, kahrından kendini bilinçli olarak kırk yıl canlı canlı gömmede; zoraki yaratılmış, ama gene de bir ölçüde durumun bu kuşkulu çaresizliğinde; tatmin edilmemiş, içine işlemiş isteklerin zehrinde; yıllarca alınan kararların hemen arkasından gelen pişmanlıkların sarsıntılı tereddüdünde..."

"Bir insanı, yapacağı bir şey olmadan kırk yıl tek başında bir yere kapamak olacak şey midir?"


Dostoyevski bu kitabı yazarken kırk yaşındaydı. Tıpkı baş karakterimiz gibi. Bir otobiyografi miydi bu roman? Roman kendi içinde şöyle bir açıklama bile yapıyor bu duruma:

"Heine, tam anlamıyla gerçek otobiyografilerin neredeyse imkansız olduğunu, insanın kendisiyle ilgili kesinlikle yalan yanlış şeyler söyleyeceğini iddia ediyor. Ben Heine'nin haklı olduğuna inanıyorum. İnsanlar bazen sırf ün düşkünlüğünden kendine nasıl suçlar yükleyebildiğini iyi anlıyor, hatta bu ün düşkünlüğünün de nasıl bir şey olduğunu iyi biliyorum."

Baş kahraman Yeraltı denilen ruh halinde (ya da izole alan da diyebiliriz) kendinden farklı gördüğü insanlardan saklanır. Ama gelgitli bir ruh halidir Yeraltı. Sürekli devam eden bir iç çatışmadır. Kendini farklı görme ve saklanma haline ek olarak zaman zaman kendini üstün görme ve varlığını kabul ettirme çabasıdır.

"Ne kimse bana benziyordu, ne ben kimseye. Ben tek başınayım onlarsa birlik diye geçiriyordum içimden, derin düşüncelere dalıyordum. Kimi zaman da tam tersi oluyordu. Daireye gitmekten iğreniyordum. ama sonra durup dururken ansızın bir kuşkuculuk, kayıtsızlık dönemi başlıyordu. Her şey dönem dönem oluyordu bende. Kah kimseyle konuşmak istemiyordu canım; kah öyle aşırıya kaçıyordum ki, yalnızca çok konuşkan bir insan kesilmiyor, herkesle dost olmaya bile yelteniyordum. Durup dururken tüm nefretim kayboluyordu."

Varlığını saklamak ve kabul ettirmek arasında gidip gelen kahraman zaman zaman kendini aşağılanmış hisseder.  Zaman zaman küstahlaşır. Bazen ise değersiz bir böcek gibi hisseder kendini.

"Değerli okurlarım siz şu anda dinlemek isteseniz de istemeniz de ben sizlere bir şey bile olmadığımı anlatmak istiyorum. Tüm içtenliğim ve ciddiliğimle söyleyeyim, böcek olmayı bile şiddetle istedim. Ama ne yazık ki buna bile ulaşamadım."

"Ben herkesten daha akıllı ve daha soylu, daha kültürlü olan ben başkalarının karşısında ezilip büzülmekten, onların horlamaları karşısında yıkıla yıkıla, zararlı iğrenç bir böcek konumuna düşmüştüm ve bunu düşündükçe eriyor, kahroluyordum."

Bu sözleri okuyunca insanın aklına ister istemez Kafka ve Gregor Samsa geliyor. Okuduğum bazı yorumlarda Kafka'nın Dönüşüm'ü yazarken bu satırlardan etkilendiği söyleniyor. Yukarıdaki sözler mi etkilemiştir Kafka'yı bilemem ama Yeraltından Notlar'da tembellik üzerine edilen laflar Gregor Samsa'nın işe gidemediği gün işe (diğer insanlar gözünde) yaramaz bir böceğe dönüşümüne daha yakın olduğunu düşünüyorum.

"Evet yaradılışın asıl, yasal, doğrudan ürünü hareketsizlik, yani boş boş oturmaktır. Gerçek, faal insanların çalışmalarının, bir şeyler yapmalarının nedeni, kalın kafalı, dar görüşlü olmalarıdır. Böyle açıklamak olur mu bunu? Ama şu da var: Kalın kafalılıklarından, ikinci derece nedenleri birinci derece kabul ediyorlar ve böylece işleri için kaçınılmaz olanı bulduklarına başkalarından çabuk, kolay inanıyorlar, huzura eriyorlar ki, önemli olan da budur zaten. Evet işe girişmek için insanın öncelikle huzurlu olması, içinde herhangi bir kuşkunun bulunmaması gerekir. Peki ben nasıl huzura ereceğim? Güvenebileceğim bana destek olacak ilk nedenler nerede?"

"Ah hiçbir şey yapmamam tembelliğimden olsaydı keşke! Tembellik de olsa kuşku duymadığım belirli bir özelliğim olduğu için ne çok saygı duyardım kendime! Tembel ya da obur olabilirdim, ama sıradan bir tembel ya da obur değil; sözgelimi, güzele ve yüceye ilgi duyan tembel ve obur..."

Güneşi Uyandıralım blogu da varolmanın dayanılmaz hafifliği üstüne, boşlukları doldurmak, arayışa devam etmek amacıyla başladı. Bakınız: Hakkımızda

"İnsanoğlu yaratmayı ve yol açmayı sever, kuşku edilemez bundan. Peki neden aynı zamanda yıkmayı, kargaşayı da sever? Nedeni sakın, amacına ermekten, yaratmakta olduğu yapıyı bitirmekten içgüdüsel olarak korkması olmasın?"

"Ayrıca kim bilebilir insanoğlunun yeryüzünde yöneldiği tek hedef belki de amaca ulaşmak için harcadığı bu sürekli çaba; başka bir deyişle de amaca varmak değil, yalnızca yaşamın kendisidir. Peki insan aradığını bulduktan sonra nereye gidecek? En azından, bu çeşit hedeflere her vardığında tuhaf bir duyguya kapıldığı olur. Amacına doğru yürümeyi sever, ama ona varmayı hiç sevmez."

Son olarak kitabı alırken yaptığım tatlı bir sohbetten bahsetmek istiyorum. Nezih'e girdim kitabı almak için. Görevliye sordum, çocuk bir koşu gitti getirdi. "Zeki Demirkubuz'un bu kitaba çektiği bir film de var biliyor musunuz?" dedi. "Adı Yeraltı, Engin Günaydın falan oynuyor. Hatta Zeki Demirkubuz Camus'nun Yabancı'sına da film çekti tavsiye ederim." dedi. Ben aylar önce Zeki Demirkubuz'un ismini zaten duyup araştırmalıyım demiş, ama unutmuştum. O yüzden bu hatırlatma iyi oldu, çok da güzel oldu. Yeraltı'nı indirdim. En kısa sürede izleyip burda paylaşacağım.

Arayışınızın her daim devam etmesi dileğiyle.



Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: