Venedik Notları

Aaaah Venedik. Âşıkların şehri Venedik. Romantik Gondol sefâlarına lâyık, sırılsıklam âşık olduğunla gezmelik Venedik. Seninle böyle mi tanışacaktık?! "Venedik bu muymuş yeaa? Her taraf su?" şeklinde yorumlarla mı gezecektik seni Venedik.

Havaalanında sabahlamak beklediğimiz kadar kötü değildi. Ama yine de biraz sıkıntılıydı tabii. Öncelikle, ÇOK soğuk oluyor. Eğer havaalanında geçirecek bir geceniz varsa çok çok kalın kıyafetler alın yanınıza. Bir de, bize çok sempatik bir polis denk geldi, pasaportlarımızı kontrol ettikten sonra "Turkiya!" deyip bizi güldürdü. İtalya'yı gezmemizi önerdi: Roma'yı özellikle. "Milano?" dedi Zeze. "Nooo, only cathedral" dedi polis abi.

Venedik Marco Polo Havaalanında, en fazla iki saat uykuyla ve oldukça üşüyerek geçirdiğimiz bir geceden sonra,  gidiş dönüş 11 Euro'luk "airport shuttle"a binmek yerine 2,5 Euro'luk "halk otobüsü"ne binip Piazzala Roma'da indik. Gece boyu yağan şakırtılı yağmur sonrası, suların taştığını acı bir şekilde farkettik. Ayağımda converseler, Zeze'de Dogo Oxfordlar. Hava 17 derece, yalın ayak gezemiyoruz. Ne yapalım bilemedik. Oraya git, su var geri dön, buraya git, pazar tezgahlarında yürü. Olmadı. En son karar verdik, Vaporettolar bizi paklar dedik. Airport shuttle'dan kurtardığımız 11 Euronun rahatlığıyla, tüm gün sınırsız indi bindi yapmak üzere toplu taşıma bileti aldık 18 Euro'ya. 1 numaralı Vaporetto'ya bindik, ki bu neredeyse bütün turistik yerlerde duran otobüsümsü vapur. Böylece en azından Rialto Köprüsünün altından geçtik, ve Venedik'in Büyük Kanalında güzel bi yolculuk yaptık. Bizimle yarışarak vapurun açık kısmındaki 7-8 sandalyeden kuru olan 2 tanesini de kapatıp, "these are occupied" diyen İtalyan teyzeye buradan selam olsun. Islaksa ıslak, kurutur siler otururuz dedik biz de diğer sandalyelere ama; o iş öyle olmuyormuş. İlk durakta vapurun üstünden sular boşaldı ve sandalyeler tekrar ıslandı. Biz de kendimizi kurtarmak için ayakta durduk yol boyu. Teyze sadistçe gülümseyerek bize bakıyordu.

Rialto Köprüsü ve Gondollar

San Marco Meydanında inelim de, en meşhur kısmı gezelim istedik amaa, sular ona da izin vermedi iyi mi? Vapurdan indiğimiz yerde bir sürü gelin, fotoğraf çektirmek için sıra bekliyordu. Ve gelin ayakkabıları şartlara uyum sağlamak zorunda kalmıştı:



Dönüş yolunda, ıslanan ayaklarımızla (belki de sadece benimkiler ıslanmıştı), küçük bir sokakta gözümüze kestirdiğimiz bir pizzacıya girdik: Ristorante Al Bacco Felice. Restoranda ufak tefek bir kadın, mutfağı 12.00'de açacağını ama istersek içeride bekeleyebileceğimizi söyledi. 12'ye 25 vardı, biz de içeride bekledik. Oturduğumuzda bizden başka müşteri yoktu. 20 dakika sonra ise, küçük restoranda oturacak sandalye kalmamıştı. Ben 4 peynirli pizza söyledim, Zeze de daha önce Milano'da deneyip çok beğendiği Calzone'den. İçecek olarak, Venedik'e özgü Spritz söyledik İçeceklerimiz geldiğinde renklerine bayıldık. Ama tadı için aynı hissi yaşamadık. Beyaz şarap ve meyve suyu karışımı bir içki bu, ve biz yemekle pek güzel gitmediğine karar verdik. Pizzamdan memnundum, Zeze ise hatırladığı Calzone tadını bulamadı. Ve önemli bir not: PİZZALAR ÇOK BÜYÜK! Bir taneyi iki kişi paylaşarak çok rahat doyabilir.

Spritz ve 4 peynirli pizza
Ve restoranın beni cezbeden bir özelliği daha vardı. Menülerinde Caravaggio'nun Bacchus adlı resmini kullanmışlardı. Neden bilmiyorum, sormadım. Ama zaten sıcak bir havası olan restoranı daha da sempatik kıldı gözümde.

Yemekten sonra, geldiğimiz yoldan tekrar havaalanına döndük. İstanbul uçağını beklerken, kafamı koyduğum yerde uyudum yemin ediyorum. Zeze beni sarsa sarsa uyandıramamış, öyle diyor. Ama bu seyahat, hayatımızın tatili oldu mu? Oldu! Yenilerini gerçekleştirmek ve yazmak dileğiyle. 
Eve dönüş şarkımla birlikte efenim: 



katharsis

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: