Life is a Cabaret, old chum!



Yaklaşık bir saatlik şu röportaja rastladım Facebook'ta. Liza Minnelli ismini görünce, "Nerden tanıyodum ben onu?" diye düşündüm. Sonra hatırladım. 2010 yılında, Şehir Tiyatrolarında Kabare diye bi oyun izlemiştim. Bi müzikal. Sonra oyunun 60'larda yazıldığını, o yıllarda Broadway'de oynandığını ve 72'de aynı adlı bir film çekildiğini öğrenmiştim. Oyunun müziklerini ararken bazıları filmden, bazıları başka ülkelerde oynanmış oyunlardan kayıtlar bulmuş ve aylarca dinlemiştim onları. İşte bu röportajı görünce hepsi aklıma geldi. Liza Minnelli yazdım Youtube'a, ve şu videoyu tekrar tekrar izledim:


Evet benim aylarca dinlediğim ses oydu. Mp3'ün ekranında bir "Liza Minnelli" isminden ibaret olan kadın, bu videodaki seksi hatundu. Mein Herr'den sonra diğer videolarını bulayım dedim filmden. Çok fazla yokmuş. 

Maybe This Time:


Money:


Ve muhteşem final şarkısı, Life is a Cabaret:


Filmini izlemek şart olmuştu artık. (Neden daha önce izlememiştim ki?!) Dün akşam odama geldiğimde, daha fazla bekleyemeden açıp izledim. Cabaret kızı Sally Bowles'un, yazar Brian'la tanışması ve birbirlerinin hayatlarında unutulmaz şekilde yer etmelerinin hikâyesi. Aynı zamanda meşhur bir aktris olmak isteyen genç bir kızın. Aynı zamanda yükselişteki Nazilerin. Aynı zamanda, bir Yahudiyle bir Alman'ın aşkının. Aynı zamanda umursamaz toplumun. Aynı zamanda paranın muhteşem gücünün hikâyesi. Hepsinin birden hikâyesi evet, ve bir müzikal. Müzikleriyle, hem de o neşeli Life is a Cabaret'si ile ağlatabilen bi müzikal. Money'yi dinlerken mânidar mânidar gülümseten bi müzikal. Kabare sunucusunu hem sempatik hem nefret edilesi bulduğunuz bi müzikal. Sally Bowles'a  (Ojelerine kurban olduğum!) hem hayran bıraktıran hem acımanıza neden olan bi müzikal. "Tomorrow Belongs to Me"yi böyle güzel bir sahnede neredeyse masumane başlatıp, militan bir havayla bitirerek ürperten bir müzikal. 1972 yapımı, 8 Oscar'lı bi film. 

Tomorrow Belongs to Me (Yaşlı adamın tavrına ayrıca hayranım.)


Peki bizde nasıldı?


İBŞT'nin Kabare'si çok çok göz alıcı. 2 kere 3 kere gidilip en önden izlenesi bi yapımdı. Hâlâ oynuyor ve biletler oyun gününden çok önce tükeniyor. Sally Bowles rolünde o zaman, adını bilmediğim bir aktris vardı. Daha sonra Özge Borak geldi. Kafamda hiç o role oturtamıyorum kendisini, izlemek kısmet olsa da görsem. Amaa, o oyunun asıl yıldızı Mert Turak'tı. Kabare sunucusu rolunde, hem sempatik hem itici, bitirim bi tipti. "Son yılların yükselen oyuncusu" resmen adam. Hatta "yükselmiş oyuncusu". Kendisini bi de Yaşar Yaşamaz olarak izlersem gözüm açık gitmem. Hem iyi oyuncu, hem sesi güzel, hem iyi dans ediyor. (Son ikisinin zaten hep ilkine dâhil olması da tiyatroculara ayrı bir hayranlık sebebi değil de nedir?).

Velhâsılı, Cabaret diye bir müzikal var, 60'lardan. Bi de filmi var. Üstüne bi de bu müzikal şu anda İstanbul'da oynanıyor (ki bu, Cabaret'nin Türkiye'de ilk kez sahneye konulması). Yönetmeni Yücel Erten. Bu da demek ki, izlenmeli! Ve benim kuşağımı bu güzellikten haberdâr ettiği için teşekkür edilmeli. Hem ona, hem "Cabaret'yi sahneye koysak ya!" diyip gerçekleştiren herkese. 

"It's divine! I'll never drink anything else!"

katharsis

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: