İKSV - Michael

Saçları yanlardan hafif açılmış ve seyrek, gözlüklü, çelimsiz bir adam garip davranışlar sergiliyorsa aman diyim kaçın. Zira beyaz perdede pedofili hastaları ve başka türlü sapıklar için seçilen tip bu.

Haneke ile çalışmış olan Markus Schleinzer belli ki çok şey kapmış üstattan. Mayınlı bölge kategorisine yaraşır rahatsız edicilikte bir film olmuş. Gerçi ben kendimi o kadar iğrençliklere hazırlamıştım ki beni çok sarsmadı film.   

Otomatik kapanan, ışık geçirmeyen panjurların ardına saklanan bir adam ve kilitli odasında kurtulmayı bekleyen kaçırdığı çocuğun hikayesi. Filmde bir pedofili hastasının karanlık yüzü dışında dış dünyada yaşadıkları başarılı bir şekilde anlatılmış. 

Bundan sonrası epey spoiler içeriyor sevgili okuyucu. Filme biletin varsa aman diyim okuma.

Michael'ın sosyal hayatta başarılı olduğu pek söylenemez. Ailesiyle de pek görüşmüyor. Çalıştığı sigorta acentesindeki bir kadın onunla iletişim kurmaya çalışıyor film boyunca ara ara. Filmin sonlarına doğru Michael'ın evine izinsiz girdiği için yaka paça itile kakıla dışarı atılıyor.

Bir başka sahnede Michael nerden tanıştığını bilmediğimiz iki adamla kayak gezisine gidiyor. Onlara uyum sağlama çabaları falan. Adamlar kayakta ustalar, dik yamaçlarda kaymak istiyorlar. Bizim Michael da benim neyim eksik diyor , katılıyor aralarına. Adamlar gülüyor bıyık altından. Sonu tabi hüsran.

Gelelim bizim çocuğa. Küçük yaşta yaşadığı travma bir olgunluk katmış, yüzü hep asık. Adama çok kızgın ama bir şekilde bir düzen tutturmuşlar. Michael işten eve geldiğinde özenle sofrayı hazırlıyor, çıkarıyor çocuğu kilitli odasından, yemek yiyorlar başbaşa. Yemekten sonra da bulaşıkları beraber yıkıyorlar. 

Film boyunca önce nefret ettim adamdan, sonra " Yahu aslında o kadar da kötü değil adam sanki?" dedim, sonra yine nefret ettim, sonra " Ya ama.." dedim. Bir gece Michael yine vazelinini alıp çocuğu tacize gider. Tam indirir pantolonu ( bu sahnede sadece çocuğu görüyoruz) çocuk hastayım der. Michael bakar çocuk gerçekten hasta, beklentisini erteler ve çocuğa sirkeli su hazırlar. ( Avusturyada da varmış sirkeli su taktiği ! ) Hatta ertesi gün çocuğa bakmak için işe gitmez. Seyirci " Ya baksana çocukla babası gibi ilgileniyor." derken asıl derdi çıkar meydana. Bir sonraki sahnede endişeli bir şekilde sigarasını içer, bir ormana gidip tedbir olarak mezar kazar. Öyle ya ölür kalırsa çocuk cesedi ne yapacak? Seyirci yumruğunu sıkar sinirden.

Bir başka yerde daha adamın insani duygularına şahit olur seyirci. Noel akşamı çocuk Michael'a kendi çizdiği bir noel kartı verir. İki adam çizmiştir. Michael içeri gider ağlar, anlam veremeyiz. Sonraki sahnede Michael çocuğun odasına bir ranza alır, çocuk hevesle süsler ranzayı, en güzel kitaplarını üst katına yerleştirir.Michael ise bu sırada go kart pistine gider ve çocuklarla sohbet etmeye başlar. Birini kaçırmak istiyordur. Ama kaçıramaz. "Oh olsun dedim o anda. Oh olsun bir de ikincisini mi istiyorsun?" Ama eve döndüğünde asıl niyetini öğreniriz. Çocuğu şöyle teselli eder: " Tam evden çıkıyordum ki telefon çaldı. Çocuk gelemeyecekmiş. Biliyorum çok bekliyordun bu anı ama.. bir daha ki sefere kesin." Çocuk çok yalnızdır.

En çok hoşuma giden sahnelerden biri de şuydu. Michael komşusunun dağıttığı bir kayıp kedi ilanını eve götürür. İlanı bulan çocuk ağlamaya başlar. Kayıp bir kedi. Ve kayıp bir çocuk.

En gülünç ama aynı zamanda trajik ve rahatsız edici sahne : Michael bir gece pornoda izlediği bir fanteziyi çocuğa uygulamak ister. Yemek yedikleri sırada gülmeye başlar ( porno aklına gelir), ayağa kalkar, pantolonundan penisini dışarı çıkarır, yemek bıçağını eline alır. " Bu benim bıçağım bu da benim s*kim, hangisini sokmamı istersin?" Çocuk suratına bile bakmadan, yemeğini yemeye devam ederek cevap verir. "Bıçak." Adam fermuarını kapatır, sessizce oturur.

Filmin sonu tam Hanekelik olmuş. Bizim kerata kettle da kaynattığı suyu Michael'ın suratına boca eder. Çok canı yanar adamın ama çocuğu yakalayıp odasına kitlemeyi yine başarır. Arabayla muhtemelen hastaneye gitmekte iken kaza yapar. Ve. ÖLÜR. Çocuk evde tek başına kilitlidir !

Yas tutan ailesini, adamın cenazesini, rahibin konuşmasını izleriz. Sonra annesi evi toplamaya gelir. Çocuğun kilitli olduğu kapının önünden bir iki kere geçer. Seyirci hop oturup hop kalkar. " Açsana kapıyı ! "  Kadın en sonunda kilitli kapıyı fark eder ve açıp kafasını uzatır. VE FİLM BİTER ! Seyirci ( özellikle ben ) HAYIR YAA diye bağırır. Tam Hanekelik bir hareket der, şok içinde çıkar. Çocuk öldü mü açlıktan susuzluktan? Annesi ardından yas tuttuğu oğlunun sırrını öğrendiğinde nasıl tepki verir ? Bunları öğrenemeyeceğiz. Ama filmin güzelliği de bu zaten. Film sonrasında varsayımlar üzerine kafa yormak.

Filmden çıkarken arkamdan bir kadın şöyle diyordu. " Böyle filmlerde bu çocukları nasıl oynatıyorlar? Aileleri nasıl izin veriyor? Yapmamalılar..." Yani haklı aslında.. Ama filmde açıkça bir taciz söz konusu değildi.

Ben filmden çok memnun kaldım, çok çok beğendim. Mayınlı Bölge iyidir, candır.


Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: