Bazı insanlar
var ki, onlar hakkında yazmak-çizmek, onları övmek ya da ne kadar harika
olduklarını falan anlatmak artık anlamsız. Çünkü zaten onları bilen biliyor,
bilmeyen de yine kendilerinden öğreniyor; başkalarının tavsiyesine, medhine
gerek kalmadan. İşte öyle insanlarla ilgili konuşmak, sadece konuşana yarıyor
artık. "Bakın ben bu insanı biliyorum, hakkında bişeyler
anlatabiliyorum." diyoruz böylece. Feysbukta alıntılarını tırnak içinde
yazan, ama yazarı belirtmeyen arkadaşımızın yazısının altına, o sözün kime ait
olduğunu yazarak bildiğimizi ispatlıyoruz mesela. Daha iki gün önce kendimi
böyle bir şey yapmak üzereyken yakalayıp azarladım.
Ama bazen de
birileriyle aynı zevki paylaşmak mutlu ediyor insanı. Zeze'nin Ganimet kutundaneler var? diye sorduğu küçük anketimize gelen cevaplarda Puslu Kıtalar Atlası'nı görmek, beni aynen öyle
mutlu etti; ve hakkında birkaç söz edip "Ben de biliyorum! Ben de
seviyorum!" demek şart oldu. :)
6 ay kadar önce,
Türk Edebiyâtı'nda modernizm-postmodernizm örneklerinden biri olarak okudum bu
kitabı. Daha önce çok duyup okuyamadıklarımdandı. Ders kitabı olunca
sıkıcılaşır dedim, beni yanılttı. Bir dehânın kaleminden çıkmış olduğuna
inandım. Nerdeyse adı geçen her karakterin hayâtının büyük kısmını okumaktan
yoruldum, şaşırdım. Dilenciler loncasının ayrıntılı târiflerinden hayrete düşüp
var mıymış böyle birşey gerçekten, merak ettim.
(Hatta şöyle kısa bir bilgi
bulmuştum hakkında: "Tüm bunlara rağmen çok zor durumda kalan kimseler devletin
kontrolü altında dilencilik yapabilmiştir. Öyle ki adeta bir meslek erbabı
gibi başlarında devlet ile olan ilişkilerini düzenleyen kethüdaları
bulunmaktadır. Bu durum Osmanlı Devleti’nin dilencilere insanlara dua
etmeleri belki de psikolojilerinin düzelmesi için çalışan bir hizmet grubu
yani “duacı esnafı” gibi yaklaştığını göstermektedir. Tüm bunlara rağmen art niyetli, kolay para kazanma peşinde koşan, halkın dini duygularını istismar eden ve halkı rahatsız eden dilenciler, bulundukları
yerden başka yerlere sürgün edilmiştir."*)
"Düş görüyorum. Düş gördüğümden şüphe edemem. Düş görüyorum, öyleyse ben varım.
Varım ama ben kimim?"
"Rendekâr yanılıyor: Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığınız dünya."
devrim kunter'in arap ihsan çizimi |
"Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağı'na varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi?"
Roman
kahramanlarından "tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi İzmir'de oturan
mahzun ve şaşkın adam", edebiyat dâhisi, felsefe doktoru İhsan Oktay Anar
yazmış. Bize de okumak düşer artık.
*Osmanlı'da
dilenciler konulu makalenin tamamı şurda.
2 yorum:
Ben de bunu görünce mutlu oldum vallahi. Alt metinleri, dili, hayal gücü İhsan Oktay Anar müptelası yapıyor insanı. Rendekâr da Descartes'mış meğersem. Efrasiyab'ın Hikayeleri'ni okumuştum bir de, bu kitap kadar olmasa da o da oldukça etkileyiciydi. Bu adam ne yazarsa okuyayım, okuyalım :)
Seni mutlu etmiş olmak ne güzel. :) Kitâb-ül Hiyel'de benim gözüm şimdi, hepsine sıra gelir elbet.
Yorum Gönder