Ne kadar makineleşmişim, dedim. Sormayan,
sorgulamayan bi şeye dönüşmüşüm. İnsan sadece mutsuz olduğunda mı sorar? Bir
eksiği olduğunda, beklediği gerçekleşmediğinde. Bi süredir düşünüyordum bunu.
Şeylerin içiyle ilgilenmeyi bırakıp bırakmadığımı. Hâlinden memnun olmak bu
kadar mı düşman yaratıcılığa? Yoksa aslında hâlimden memnun da mı değilim? Hiç
isyan etmediğimden belki de. Kabullenmeye alıştığımdan. Neye cevap arayacağımı
bilmiyorum. Her şeyin bir cevabı olmak zorunda değil gibi geliyor bana. Sanki
cevap alamayacağım soruları sorarak kendimi de başkalarını da yormak
istemiyormuşum gibi pasif bi tutum içindeyim. Yoksa kendime haksızlık mı
ediyorum? Belki sadece, rol üzerinde yeterince düşünmedim.
Mezarım, ölüme
gidiyorum, kendi mezarıma. Gerdek yatağım, orası sıcak, temiz, benim için hazırlandı, özel,
zevk dolu, beyaz ve kırmızı. Yeraltındaki
zindanım, orası soğuk, pis, farelerle dolu,
parmaklıklarla kapatılmış, ışıksız, sonu ölüm.
Orda kavuşmaya gidiyorum yakınlarıma, anneme, babama, iki erkek kardeşime, ki dünyanın en
büyük felaketleri onların başına geldi. Siz beni öldürebilirsiniz, ama ben orda
özlediklerime kavuşacağım. Persefone o kadar
çoğunu götürdü ki yeraltına, hepsi öldü.
Onlar oradayken, hele de biri gömülmeden çürümeye bırakılmışken, benim yaşamak
istediğimi mi sandınız? Cezalandıramazsınız beni. Kaybedecek hiçbir şeyim yok
benim. Aksine, vuslata gidiyorum. Şimdi
de ben, en sonuncuları, Oidipus’un ailesinin son üyesi, bu
felaketlerin hepsini yaşamış olan ben, ölüyorum,
en acı biçimde, kendi mezarımı görerek ölüyorum. Gençliğime doymadan hem de, bakın nelere göğüs geriyorum. Acımayın bana, bana
bakın! Anlayın, ben böyle gencecikken, niçin ölüme gidiyorum.
Ama yine de içimde bir avuntu var, üzüldüğümü sanmayın, boyun eğdiğimi. Gelişim hoş gelir babama,
Kral Oidipus’a! Ve hoş gelir sana anneciğim, Iokaste! Ve
sana, Eteokles! Siz de bana kavuşacağınız için
sevineceksiniz, hep birlikte olacağız yine. Ben sizin yüzünüzü kara çıkarmadım.
Yapmam gerekeni yaptım. Beni kollarınızı açarak, alnımdan öperek
karşılayacaksınız, biliyorum. Çünkü
sizler öldüğünüzde ben sizleri ellerimle yıkadım, süsledim, sunaklar sundum
mezarlarınıza. Hepsini bu ellerle yaptım, aynı ellerle.
O zaman yasak değildi, günah değildi, şimdi ne değişti? Ölülerin arasındaki bu
fark ne? Neden bu nefret? Yaşamı elinden alınmış bi adama, ceza mı onu
gömmemek? Kurda kuşa yem etmek? Ve
şimdi sana da, Polüneikes, son görevimi yerine getirdim diye,
ödüllendiriliyorum işte böyle. Ölen kardeşimi gömdüm
ben, dua ettim onun için tanrılara. Bu kutsal görevi yapmamın ödülü, ona
kavuşmak olabilirdi ancak. Onlarsa bana ceza verdiklerini sanıyorlar.
Ama akıllı insanlar, davranışımı
yüceltir. Yaptığımı ya bir aptal, ya da insan
olmayan biri suç olarak görebilir. Çünkü ben, kardeşlik duygularımla,
insanlığım ve aklımla, en doğrusunu yaptım. Eğer
ana olabilseydim, ki evlenmeden öldürülüyorum ana
olamadan; evladım için, ölen kocam için asla
iktidara karşı gelmezdim böyle bir davranışla.
Ama kardeşim için, yaptım! Bunu bana söyleten yasa nedir? Neden kardeşim için,
başkası için değil? Bunu anlamıyor musunuz? Kocam
ölecek olsaydı bi başkasıyla evlenirdim,
kocam için bunu yapmazdım tanrılara ve krala karşı gelip. Ve ondan da bir çocuğum olurdu, birini kaybettiysem eğer. Ağlar, bağırırdım, yas tutardım, ama isyan etmezdim
karara. Ancak çoktan Hadesteyse anayla baba, yeraltına indilerse çoktan, insanın başka kardeşi olamaz bi daha. Bir başka Polüneikes olamaz, yerine koyabileceğim
biri yok! Ona son görevimi yerine getirmeseydim, geceleri nasıl koyardım başımı
yastığa? Nasıl yaşardım başım dik? Sonra ölünce ben de, nasıl bakardım annemin
babamın, kardeşlerimin, Polüneikes’in yüzüne? İşte seni bu yasaya göre gömdüm sevgili kardeşim, ama
Kreon suçlu saydı beni, ki hiçbir hakkı yok, ve öfkelendi,
ki hiç anlamı yok. Şimdiyse, pençesi kavradı beni
sürüklüyor. Çünkü o kral, çünkü ailemdeki tüm
erkekler öldü ve en yakınları olarak kral, Kreon oldu. Ve halk ona karşı
gelemiyor, ne kadar beni haklı bulsalar da. Ve ben bunu çoktan göze
aldım.
Ne gerdek yatağı, ne düğün türküsü. Benden beklenen, beni bekleyenler bunlarken,
ölüyorum. Hiçbirinin tadını bilmeden. Ne
bir koca, ki nişanlımın babası beni ölüme
gönderen, ne de bir evlat düştü payıma. Ana olamayacağım hiç! Bir evladım olmayacak. Ne
emzirebileceğim bir bebeğim, ne yetiştirebileceğim bir savaşçı, ne ana olduğunu
gördüğüm bir kızım olacak. Soyumu kimse devam ettirmeyecek. Kral Oidipus’un
soyu, tükenip gidecek. Bu dünyada benden geriye kalan hiçbir şey olmadan,
öleceğim. Her türlü sevgiden yoksun, ailem yok, dostum yok, kocam, çocuğum yok. Gidiyorum canlı canlı mezarıma. Öldürmüyorlar bile beni. Mezarımda ölmemi
bekleyecekler, ama bunu izleme zevkini yaşatmayacağım onlara ben. Kendi
ayaklarımla mezarıma gidebiliyorsam, ölümümü de kendi ellerimle hazırlayacağım.
Tanrıların hangi yasasını çiğnemişim
ben? Ben ne günah işledim? Naptım onları
kızdıracak? Cezalandırılmak için naptım ben? Kardeşimi gömmem mi suç?
Çürümesine göz yummamış olmam mı günah? Peki ya bana verilen bu kardeşlik
duygusu? Bu kutsal görevler? Bu değerler? Bunlar da tanrıların yasası değil mi?
Tanrılar hangi yasayla yasaklamış benim ölen kardeşimi gömüp onun için dua
etmemi? Hangi tanrı yasaklamış? Bana bu duyguları veren, aileni sev, onları
utandırma diyen mi? Yoksa vatan hainidir diye, kardeşinin cesedini köpeklere
yem et diyen mi? Hangi tanrı, hangi yasa?
Zavallı ben, oynuyor musunuz benimle? Çok mu eğleniyorsunuz,
he? Tanrılara daha ne kadar yakarayım? Yakarmalarımın hangisine karşılık buldum?
Yaşadığım tüm bu felaketlerden kurtulmak için, soylu bir yaşam sürmek için
ettiğim dualardan hangisi kabul oldu? Ya şimdi? Bir de bu felaketi neden
verdiniz bana? Kimden medet umayım? Beni duymayan, beni anlamayan tanrılardan mı?
Hangisinden peki? Yoksa beni, yeğenini, sırf diğer yeğenini gömdü diye ölüme
yollayan Kreon’dan mı? Yoksa Hades mi artık benim tek yoldaşım? Dindar olduğum için suçlu sayıldım. Demek ki artık tanrılardan da medet umamam. Bana
öğrettikleri, benden istedikleri, günahım oldu.
Tamam, eğer tanrılar bunu uygun
görüyorlarsa, -öyle mi? Bu mu gerçekten bana reva
görülen? Suçlu muyum gerçekten? Siz de mi öyle söylüyorsunuz ey tanrılar? Bana
kardeşini sev diyen, onun için yas tut diyen tanrılar?- kabul ediyorum. Hatamdan dolayı acı çekiyorum. Yine de hatalı bensem, cezamı göze aldım,
razıyım. Ama suçlu beni yargılayanlarsa, beni boş yere suçlu ilan edip lekeliyorlarsa, bana
böyle bir yaftayı boş yere yapıştırıyor ve günahsızlığıma iftira
ediyorlarsa, daha beteri gelmesin onların başına. Çünkü acıyı, yaşayan bilir. Ve böyle bir acı, bana
bunu reva görenlerin bile başına gelmesin. Gelmesin ki onlar da haksız yere
günahkâr, suçlu sayılmasın, boş yere cezalandırılmasınlar. Gelmesin ki,
nefretler çoğalmasın. Herkes ancak hak ettiğini yaşasın.
*Antigone, Sofokles, Mitos Boyut Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder