Bir şeylerin farkına varıyoruz, dersler aldık diyoruz da , bir sonraki engelde daha farklı davranacağımızın garantisini verebiliyor muyuz ?
Tam iki sene önce okuduğum bi' kitabı aldım bugün elime. Cesare Pavese nin günlüklerinin olduğu Yaşama Uğraşı. Ve taa iki sene önceki ben neleri beğenmişim nelere dikkat etmişim onları gördüm. Pek bi' enteresan bir şey düşününce. "İki sene önceki ben"e dönüş yaptım diyebiliriz. Ama karşılaştıklarım pek hoşuma gitmedi açıkçası.
Bir şeye ya da kimseye sahip olmak için, ona bütün bütüne boyun eğmemeli ya da kendimizden geçmemeliyiz, kısacası ona olan üstünlüğümüzü korumalıyız. Ah ulan benim eşşek kafam. Madem bu cümleyi çizecek, yazarın görüşünü onaylayacak bilince sahiptin bir zamanlar da niye bundan üç dört ay sonra bir adamın her dediğine kutsalmışçasına taptın ? Sorarım sana niye hayatının en kötü senesini geçirmene sebep oldun ? Hayır bir de işin en acıklı tarafı tüm bunlar olduktan sonra sanki birden "aydınlanmışçasına", bu sözü Pavese'den okuduktan bir buçuk yıl sonra benzer bir yazı yazıp( bakınız kendisi burda : Terazi ve Duvar) " artık kanmam ben peh" triplerine girdin.
Ben bugün anladım ki malesef gelecekte de pek bir şey değişmeyecek sayın seyirciler. Devam edelim bakalım daha neler çizmişiz :
Bir kadın eğer budala ise, eninde sonunda bir insan yıkıntısı ile karşılaşır ve onu kurtarmaya çalışır. Kimi zaman da başarır bu işi. Ama bir kadın, eğer budala değilse, eninde sonunda akıllı, sağlıklı bir adam bulup onu bir yıkıntıya çevirir. Bak şimdi ya. Bak şu işe ya. Resmen depremden önce havlayan köpekler gibi doğmuş içime ama göz göre göre yemişim bir b.k afedersiniz. Sevgili katharsis, ne dersin biraz budala mıyız ne?
En kutsal sevgilerimizin hepsi temel bir alışkanlıktan başka bir değil. Ha şunu bileydin ya.. Acı ama gerçek.
Buraya kadar bu yazı bir iç hesaplaşma, bir duygu boşaltımı ( A aa katharsis), bir isyeaaan ( A a Halil Sezai) oldu. Olur öyle arada. Biraz da bu sevgili kitaptan başka alıntılar paylaşayım isterim, kaynamasın arada bu güzel insanın kitabı.
Dünyadan bir şey istemekten vazgeç, sana ne yapacağını bilemeyeceğin kadar çok şey verecektir, sözünün doğruluğu şurada : Sen her şeyden vazgeçtiğinde, sana kalan en küçük şeyler bile büyük önem kazanır. Genellikle görmezden geldiğin önemsiz şeylerden en büyük tadı almanın yolu bu.
Yüksek sesle düşünmekten kaçın, hayata dair bir oyalanma gözüyle bakmaktan vazgeç, bunun ötesindeki bir şeyin acısını çek sessizce ve gerçekliğe karşı öfkelenerek yücel. Herkesten kopup ayrılmak her insanın elinde olan bir şeydir.
Herkesten kopup ayrılmak her insanın elinde olan bir şeydir demiş Pavese. Demiş de kime demiş. Bu güzel lafları söyleyen insan intihar etmiş. Üçüncü tekil şahısa tavsiye verir gibi kurduğu bu cümleler aslında kendine tavsiye imiş telkin imiş ama işe yaramamış, göçmüş gitmiş. Bu günlük bu kadar.
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?
1 yorum:
1. evet budalayız.
2. halil sezaiyle aynı cümlede anıldım, amanın!
3. eninde sonunda akıllı, sağlıklı birer adam bulup yıkıntıya çevirmek dileğiyle sevgili Zeze bacım.
Yorum Gönder