Daha önce hiç görmediğim bir şeye tanık oldum dün. Eminönündeyiz, sirkeci yokuşunda. Oturduğumuz yerde çalışanlar birden fırladı sokağa, bağırışlar, çağırışlar bir hararet artışı. Bir gittik ki adamın biri çıkmış çatıya " Atıcam kendimi aşaaa" diye bağırıyor. Tabi filmlerden ve dizilerden tanıdığız bu sahneye ama yakından görünce çok enteresan. Herkes dizi izler gibi izliyor tabi, heyecan dorukta. Yanımdaki adam diyor ki; " Bırak yaaa geçen de beyazıtta çıktı bu çatıya atmaz kendini aşağı." E atmasın tabi aşağı atsın mı istiyorsun ne istiyorsun ?!
Adam soyundu falan.. Sonra itfaiye geldi. Nasıl bu kadar çabuk geldi anlamadım, yangın çıktığında gelemez hiç o kadar çabuk. Sirkeci yokuşu kilitlendi tabi, bilenler bilir her daim sıkışık bir yerdir zaten. Binanın altına açtılar kocaman bir hava yastığı. Bizim adam çıldırdı, öbür tarafa doğru koştu, yastık da onun peşinden. Daha da çıldırdı, kopardı çatının kiremitlerini başladı aşağı atmaya. Yastığı mı delmeye çalışıyor, yoksa çivisi çıkmış dünyadan gider ayak bir kaç kişiyi daha mı alıp yanında götürmek istiyor çözemedim.
Arkadaşımın : "İnsanlar bu kadar mı çıldırdı ya.. "demesinden sonra olay yerinden ayrıldık. Bence atlamadı, haberlerde duymadık. Duyan gören bildirsin.
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder