Zamanında sevdiğin kişinin sevdiğin huylarını , karakter özelliklerini ona baktığında görememek ayrılık sonrası yaşanan üzüntüden çok daha kötü bir şey. Ayrıldığında üzülürsün çünkü o hala ordadır, sadece seninle değildir. Ama bu tanımladığım durumda o kişi artık hiçbir yerde yoktur. Gülüşü aynı gülüş değil, gözlerinde pırıltı yok, içtenlik yok. Artık üzülecek biri de yok. Sadece boşluk var.
O zaman insanın aklına şu soru geliyor : Acaba aslında hiç olmamış mıydı? Hayalgücü, iyimserlik ve beklentinin karışımı ile ham madde birleşince mi o kişi oluştu?
O kişi ben varken vardı, ben gidince yok oldu.
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder