Tiyatro sezonu biterken, iki gün üst üste kendimi çok farklı iki oyunda buldum. İkincisi, ikinci kez izlediğim İstanbul Efendisi'ydi. Yine arkadaşım tarafından alınan biletle, bu kez açıkhavada. Sahnenin hemen üstündeki dolunaya bakarken şu antik tiyatroları düşündüm. Demek böyle izliyorlardı onlar da, ayın o geceki haliyle birlikte.
İlki ise, Play Again'de okuyup "Gitmeliyim!" dediğim, Gerçek Hayattan Alınmıştır. Zeze'ye söyler söylemez benden de büyük bi istekle "Gidelim!" dedi o da. Ve bitmek bilmeyen finallerim sağolsun, sezonun son oyununa ancak yetiştik. Kumbaracı Üçlemesi'nin ilk oyunu bu. Üçleme yeni sezonda oynamaya devam edecekmiş bu arada, içimiz rahatladı. Tomris İncer'i ayakta alkışlamak lâzım. Yiğit Sertdemir'in yazdığı oyunlara da çok düşünmeden bilet almak.
Kısacık kelimelerden oluşmuş bi sürü anlamlı diyalog ve upuzun cümlelerden oluşmuş bikaç uzun tirad.
-Sağolsun.
-Öldü.
-Kader.
-Hiç yakışmadı ağzına.
Patlayan bi silah. Perdesiz bi oyun. İçinde kolonlar olan bi tiyatro salonu.
-Ne bu hazırlıklar? Evlenme teklif edeceksen söyle de gidip biraz süsleneyim bari.
Bir anneyle oğlu. Acımak ya da dik durup hayatına devam etmek arasında gidip gelmeler. Zor seçimler: yapılmış olan, yapılması gereken, yapılmaya zorlanan.
-Sen de baban gibisin.
-Evet.
-Mıymıysın.
-Evet.
Hikâyeler. Gerçek Hayat'tan hikâyeler, defalarca anlatılmış, unutulmuş, ama hepsi yaşanmış. Bir annenin yaşamadığı tüm pişmanlıkların, oğlunda toplanması mümkün mü? Ve bir oğlun, annesinden bu pişmanlıkların hesabını sorması?
-Ne istiyorsun?
-Son bir hikâye anlat. Yolluk niyetine işte. Hadi.
Telefonlarınızı kapatın. Kendinizi unutmaya hazırlanın. Burda sesinizi kimse duyamaz. Korkmayın. Sadece birkaç hikâye dinleyeceksiniz. Gerçek Hayat'tan.
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?
6 yorum:
ah bi daha izlemek geldi içimden:) beğendiğine sevindim:))
iyi ki dinlemişim tavsiyeni :)
keşke çaprazındaki alaylıkafeye de uğrasaydınız bi çay ısmarlardım:)
aa önünden geçerken "ne sevimli bi yer" demiştik! keşke girseymişiz. biz içeri doğru bakarken Zeze içerde bi kız görmüştü. belki de sendin o :)
aa belki de:)başka sefere artık:)
bi dahaki sefere mutlaka.
Yorum Gönder