Hayatı iki haftadır askıya aldım. Uyumadım, günde bir öğün yemek yedim. Her gün bir an olsun yerimde durmadım. Evde geçirdiğim vakit günlük iki saati geçmedi.
Hayatımı askıya aldım. Ne kitap okudum, ne film izledim, ne ders çalıştım. Bir sakince oturup kendimi dinlemedim.
Çok güzel insanlarla beraberdim. Tüm yorgunluğa rağmen her gün kahkahalar attım. Dayanamayıp ağladığım anlarda sarıp sarmalandım. Uykusuz kaldım ama anılar depoladım. Altı ay boyunca her hafta sonunu ve son zamanlarda tüm günlerimi beraber geçirdiğim insanlarla sahnede kucak kucağa uyudum.
Ben hep şarkı söyledim. Kendimce bir şeyler yaptım, geliştirmeye çalıştım. Bu sene Müzikal Topluluğu ile şarkı söylemeye yeni şeyler kattım. Beş dakika koşunca soluk soluğa kalan ben haftada üç saat dans ettim. Hiç esnemeyen kütük gibi bedenimi adam etmeye çalıştılar "Oha odun gibisin" de dediler tabi ama uğraştık işte, gördüm ki dans edebilirmişim meğersem. Sahnede olup bambaşka birinin karakterine girmek nasıl bir şeymiş gördüm. Hıçkıra hıçkıra ağladıktan beş dakika sonra sahneye çıkıp yüzümde kocaman bir gülümseme dans ettim.
Harika insanlar tanıdım. Benden büyük küçük hiç fark etmez, ortak zevklerin insanları nasıl bir araya getirdiğini gördüm. Bu güzel insanlar altı ay boyunca her gün ortaya çıkan yepyeni yetenekleri, farklı hikayeleri, enteresan özellikleri ile beni şaşırttılar ve kendilerine hayran bıraktılar.
Müzik, tiyatro ya da dans. Tüm sahne sanatlarının sadece hevesle gerçekleşemeyeceğini, müthiş bir disiplin ve sorumluluk gerektirdiğini öğrendim. Bir topluluğun çıkarlarına uygun davranmanın gerektirdiği fedakarlıkları gördüm. Sahne arkası sahne önü kadar işin can alıcı noktasıymış meğersem.
Malesef yetenek ve gösterilen fedakarlıklar her zaman yeterli olmuyor. İlk gösterimizde teknik arızalar, hesapta olmayan aksilikler, yaşanan tatsız olaylar bizim emeğimizi gölgede bıraktı. Ama çok şey öğrendik, birbirimize çok şey kattık, emek verdik ve en önemlisi sahnede yılmadık, kocaman gülümseyerek devam ettik.
Yarın ikinci ve son gösterimiz olacak. Çoğu ile son kez aynı sahneyi paylaşıyor olacağım belki de... Dün gece öğrendiklerimizle ikinci gösterimizde çok daha iyi olacağız. "Sanat mı? Mühendisiz oğlum biz sanatla işimiz olmaz" diyen insanların olduğu bir üniversitede bu işe cesaret eden herkesi canı gönülden tebrik ediyorum !
Desteğinizi bekliyoruz :
http://www.facebook.com/itumuzikal
https://twitter.com/#!/ITUmuzikal
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder