Boşlukları Doldurmak İçin



"İnsanı habire meşgul eden bu kendini yaratma halinin anlaşılması gerekir. Bunun nedeni nedir? Bunun nedeni yüreğinde sürekli seni yiyip bitiren bir boşluğu hissediyor oluşundur. Kim olduğunu bilmiyorsun ve kim olduğunu bilmeden yaşamak çok zordur.

Belki de olay sadece boşlukları doldurmak değil de o boşluğun içine inebilmek, orada yaşayabilmektir."


2009 senesinde Ganimet Defterim’i yazmaya başladığımda ilk sayfaya yazdığım yazıya şöyle başlamıştım: “Boşlukları doldurmak için ! Kimileri vardır herşeyleri de olsa  eksiktirler, her daim bir arayış içindedirler. “ Bazen bir film repliğini yazdım, çoğunlukla okuduğum kitaplardan notlar aldım bu deftere, ya da sevdiğim bir şarkıyı yazdım – ilk olarak Charlie Chaplin’in Smile şarkısını yazmıştım- Sonrasında bu çabam blog yazmaya itti beni. Hala Ganimet Defterim’e okuduğum kitaplardan notlar alsam da blog daha çok yer kaplıyor artık benim için.

Yaşam boyunca hissettiğim bu eksiklik haline önceleri Bunaltı dedim. Neden böyle kötü hissettiğimi bilmiyordum, korkuyordum. Anlatmaya çalıştım, başaramadım. O dönemi hatırlıyorum sıkılırdım, şikayet ederdim, ama geçirmek için hiçbir şey yapmazdım. Ne film izlerdim, ne kitap okurdum. Sadece uyumak isterdim sürekli.  Sonralarında öğrendim ki Sartre Bulantı demişti bu hale. Verdiğimiz isimde iki harf değişikliği olsa da aynı şeyleri hissetmiştik.

Sonraları toparlandım, daha doğrusu bilinçlendim. Bunaltı değil, boşluk demeye başladım. Boşluklarımı hayatın güzellikleri ile doldurmayı amaç edindim. Güzel insanların kaleminden çıkmış kitaplarla besledim kendimi. Müziği hayatın fon müziği olmaktan öteye ittim, anlam aradım. Güzel insanlar biriktirdim, anılar biriktirdim. Koleksiyoncuyum derim çoğu zaman. Anılarımı lacivert kutumda, hayatın ganimetlerini defterimde biriktirdim.

Zamanla anladım ki yalnız değilim. Okudukça pek çok yazarın ya da filozofun bu hisse dair tanımlamalarına rastladım. İsim her zaman değişikti tabi, ama içerik aynı. Varoluşçular şöyle diyordu: “Tamamen isteğimiz dışında varolmaya itildik. Her farklı seçimin bizi milyonlarca farklı sonuca ittiği bir dünyaya hapsedildik. Özgürlüğümüzün tutsağıyız.” Milan Kundera şöyle tanımladı bu hali : Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği.
Bu hisse benzer bir tanımı da John Fowles’un Aristos isimli kitabında buldum. Fowles’ a göre Freud’un isimlendirdiği insan psikolojisinin üç bölümü olan süper ego, ego ve id’e ek olarak bir de dördüncü bölüm vardır: Nemo. Nemo hiç kimse anlamına gelir ama aynı zamanda hiç kimse olma durumunu da tarif eder.
Ps. Katharsis ile pek sevdiğimiz Mr. Nobody filminin baş karakterinin adı da Nemo idi. Nemo Nobody. Nemo’nun anlamını okuyunca kocaman bir tebessüm ettim.

Nemo bir insanın kendi boşunalığının ve geçiciliğinin duygusudur.

Gelelim en önemli kısma. Nemo, bunaltı, bulantı ya da varoluşun hayalet ağrısı… Bu hissi yenilgiye uğratmanın yolları nelerdir. Fowles iki yol vardır diyor : Uyuşabilirim ya da çatışabilirim. İçinde yaşadığım toplumla uyuşursam, toplum tarafından kabul edilmiş normlara uyarsam, dikkat çekmeden yaşayacak ve  bir aidiyet duygusuna sahip olacağım.

İkinci yol ise bana göre daha cazip. Çatışmak. “ Nemo’ma çatışarak, kendi özel yaşam tarzımı benimseyerek karşı çıkabilirim. Özenle hazırlanmış, biricik bir persona inşa ederim, kitleye meydan okurum. Bohem, züppe, hippi, yabancı biri olurum.” 

Biz katharsisle ikisi arasında bir yerdeyiz sanırım. Belki de iki yüzlülük bu bilemiyorum ama topluma belli bir seviyede uyum sağlarken kendimize ait personalarımızı oluşturduk. Ama kabuklarımıza çekilmeyi reddettik, aynı hisleri paylaşabileceğimiz, paylaştıkça daha da büyüyeceğimiz insanlar arıyoruz.

Biz bu blog sayesinde hislerimizi herkese anlatabilmek istedik. Biliyoruz bizim gibi hisseden, benzer çözüm yolları arayan insanlar var. Ki bu insanlar birbirlerini en iyi anlayacak olan insanlar. İstiyoruz ki bizi okuyun, bize yorum yapın. Eksikliklerimizi yüzümüze vurun, kendi yöntemlerinizden bahsedin. İstiyoruz ki boşluğu hissetmiyorsanız eğer, bizzat o boşluğu arayın. Başlarda yaşama karşı negatif bir şey gibi algılansa da, boşluğu doldurma çabası hayatın anlamı, bizi değişime ve gelişime sürükleyen başlıca olgu.

Boşluktan korkmayın!

 Varolmanın hayalet ağrısını hissedin.  

Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: