Ninni - Chuck Palahniuk

Okumamış olanlara spoilersız tanıtım özeti :
Chuck Palahniuk okuyanlar bilirler, bu adamın anlatacak, eleştirecek çok şeyi var. Kitaplarını daha önce okumadıysanız bile Fight Club ı izlemişsinizdir, işte o filmin senaryosu tamamen Palahniuk un aynı isimli kitabından idi. Palahniuk bu kitabında, medya tarafından yönlendirilen, insanların farkında olmadan tüketim çılgınlığına sürüklendiği günümüz dünyasında insanın özgür iradesinin olup olmadığını sorguluyor ve dilin gücüne dikkat çekiyor.
“Büyük bir ev, hızlı bir araba ve yüzlerce güzel seks partneri istiyor muyum gerçekten? Bunları gerçekten arzuluyor muyum? Yoksa bunları istemeye mi koşullandırıldım ? Yoksa hiçbir şeyin yeterince iyi olmadığını söyleyen bir büyünün etkisi altında mıyım?”
Hayaletli evlerin emlakçılığını yapan Helen Hoover Boyle ve gazetesi Carl Streator un yolu Streator’un ani bebek ölümleri üzerine bir araştırma yapması ile kesişir. Araştırması boyunca gittiği her evde bir şiir kitabının 27. sayfasındaki Ninni’yi bulur. Adı ölüm şarkısıdır. İstemeden de olsa okunduğu kişinin ölümüne yol açan bu şarkı Streator’u Helen Boyle ile beraber bir yolculuğa çıkarır. Amaçları varolan kopyaları yok etmek olarak gözükse de Helen Boyle’un başka planları da vardır. Kitap ilerledikçe iki karakterin de geçmişine hikayeyle bağlantılı detaylar öğreniriz.
Kitabı okuduğunuzda direkt olarak sunulan kritikler sizi kitabı kapatıp düşünmeye itecek. Reklamlar, kampanyalar, televizyon programları.. Tüm bunlar sadece vakit öldürmekle kalmayıp bizi gerçek dünyadan uzaklaştırıp koşullandırılmış ve beyinleri budanmış bireyler haline mi getiriyor? Bir büyünün tesiri altında mıyız ?

Kitabı okumuş olanlara kitap üzerine inceleme:
Tüketim çılgınlığı, materyalizm, sosyal medya ve getirilerine en sivri oklarıyla saldıran Palahniuk bu kitabında da huyundan vazgeçmiyor. Kitabı okurken dikkatimi çeken, üzerinden yorum yapmak istediğim noktalar:

* George Orwell in 1984 romanında kullandığı Big Brother kavramına Palahniuk çok daha farklı bir yorum katıyor. Big Brother 1984 isimli romanda toplumun üyelerinin sokaklarda, iş yerlerinde hatta evlerinde bile izlendiğini gösteren bir slogandı : Big Brother is watching you… Palahniuk’un yorumunda ise Big Brother gözetlemekle kalmıyor aktif olarak dikkat dağıtıyor.  Dikkatimizin her an farklı bir yerlerde olmasını sağlayarak kontrolü amaçlıyor. Bakınız: medya, reklamlar, tv programları. “Dünya sizi doyurduğu sürece, kimsenin kafanızdaki fikirler konusunda endişe etmesi gerekmiyor. Herkesin hayal gücü köreldiğinde, artık hiç kimse dünya için bir tehdit olmayacak.”
* Reklam dünyasında ve medyaya ağır eleştirileri ile aslında bizlerin daha bilinçli olmasını amaçlıyor. Sorgusuz sualsiz benimsemek yerine bize sunulan fikirleri , teklifleri değerlendirmemizi kısacası uyuşuk beyinlerimizi sarsıp  “saksıyı çalıştırmamızı” istiyor. Fight Club ta ve Görünmez Canavarlar’da da bu konuya değinmişti. Fight Club ın filminde baş karakter eve geldiğinde klozette bile otururken IKEA nın kataloğundan aslında kendisine hiç lazım olmayan ev eşyalarını satın alıyordu. Evinin tüm bu kıymet verdiği eşyalarla yanması ile karakterimizin uyanışı da başlıyordu. Bazı zamanlar durup para ya da satın aldığı nesneler amaç mıdır yoksa araç mı düşünmeliyiz.
                Ben bu konuda kafa yorduğumda uzlaşmacı bir noktada karar kılıyorum. Yaşamımı sürdürürken sahip olduğum bazı şeyler bana mutluluk katıyor evet. Ben bir koleksiyoncuyum zaten, nesnelerle anılarımı depolarım ya da zevklerimi somutlaştırırım. Ama anahtarlar kelime burda “anılarım” ve “zevklerim”.Bir ürünü sadece marka ya da popüler olduğu için değil, zevkime ve kişiliğime hitap ettiği için aldığım sürece, ki bu özgür iradeye sahip olduğumun göstergesidir, tüketim yaşamımızın zevkli bir parçasıdır bence. Tabi bu nesnelere gereğinden fazla anlam yükleyip varlığımı onlara dayatmadıkça. Tehdit unsurlarının farkında olup bilinçli olmak gerektiğini düşünüyorum.
* “Et tohumu ekmek “ ile ilgili ufak bilgi gerçekten kitaba zevk katan bir bölüm.  “Tanrının ne zaman bir sürü barbekü sosuyla çıkıp geleceğini merak etmiyor musunuz?”
* Carl’ ın sinirlenip öldürdüğü insanların hep iyilik saydığımızı şeyleri yapıyor olmaları düşündürücü. Yaya geçidinde kendisine çarpmakla kalmayıp göt diye hakaret eden adamın üç ayda bir kan bağışı yapıyor olması, denizaşırı bir ülkede cüzzamlılar için kuyu kazması, tanımadığı birine karaciğer bağışında bulunması örneğin. Ama yine de ölmeyi hak etti bana göt dedi ! diyor Carl. Anlık hareketlerin bir kişinin karakteri hakkında yanıltıcı olduğunu mu anlatmak istiyor yazar yoksa tam tersi kişilerin davranışlarının oluşturduğu etiketin gerçekçi olmadığını mı vurguluyor emin değilim.

Eğer bu kitap hakkında söylemek istediğin şeyler ya da benimkilere eklemek istediğiniz düşünceleriniz varsa mutlaka paylaşın ! 

Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: