Şey... Merhaba dünyalı. Biliyorum uzun zamandır ortalıklarda yokuz. Bir ara döner gibi olduk, sonra tekrar ortadan kaybolduk. Zeze Viyana...
Daha önce yazdığımız Boş Ev blog yazısı ndan Kim Ki-duk 'u az çok tanırsınız, kendisi Kore'li, huyunda suyunda azıcık Haneke içeren ...
Yazmak neden böyle bilmiyorum. Düşünceler yazılınca kaybolup gidiyor sanki. Belki gerçekte anlamsızlar, ben sadece yazınca fark ediyorum. Mu...
Kitap olsun film olsun, insan olsun şarkı olsun, herhangi bir şey ile aramızda tatlı tesadüfler yaşandıysa inanın daha çok seviyorum onu....
Bir kadın iki adam ve sempatik enstrümanlar: We Were Evergreen Staj zamanlarında Youtube karıştırmacalarım sırasında rastlayıp kanı...
Beni Afilli Filintalar ile tanıştıran katharsis'e selam olsun. Yorgun bir sabahın ardından 12.45 vapuru ile Kadıköy'e geçmede...
Evde yalnızsınız, izleyeceğiniz film ile biraz tüylerinizin diken diken olmasını, hatta izlerken dehşete düşmeyi istiyorsunuz. O zaman bu fi...
Ah bu yaz geceleri! Zaman durur; yaratıcılık, melankoli, huzur, kaygısızlık kapıyı çalar. Dünyevi zevklerin tadını çıkarırken dünyada...
İç kımıldatan, parmak şıklattıran, dile dolanan şarkılardan bir seçki; 1. Oh Land - Rainbow Türkiye'de özellikle Wolf & I şa...
Çok ciddi ön yargıları olan bir insanım ne yazık ki. Bunlardan biri de Rus edebiyatına olan ön yargım. Nasıl tarif edebilirim bilmiyorum ama...
Hayata zevk katan her şeye tutkunum: leziz yemekler, özel mekanlar, anlamlı şarkılar, aynamsı kitaplar... Bu senenin mutluluk verici keşfi i...
Kim bu çiçek çocuklar? Uzun saçları, rengarenk kıyafetleri, desenli karavanları dışında ne biliyoruz onlar hakkında? Barış, sevgi ve ö...
İtiraf ediyorum ilk okuduğumda Günlerin Köpüğü 'nü pek sevmemiştim. Lise bir miydi, iki mi? G. vermişti bana al oku mutlaka diye. O zama...
Yaptıkları işleri ve yaşlarını öğrendiğim zaman beni derin düşüncelere iten, varlığımı sorgulatan, boşa geçen zamanlarımı pişmanlıkla hatırl...
All the world's a stage, And all the men and women merely players; The...
Lise zamanında okul bahçesinde G.'nin elinde görmüştüm ilk defa Murakami'nin bir kitabını, Sahilde Kafka idi. Ama tanışmamız bu şeki...
Bir !f İstanbul zamanı daha geldi çattı. Günler öncesinden filmlerin peşine düşüldü, bu sabah alarmlar kuruldu, ön satışlardan biletle...
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?