Fekat bir şey var sende Aristoteles, tatlı, munis..
Nasıl dört sayısına, perşembe gününe, hayatını bilmeden önce bile Van Gogh'a karşı sebepsiz bir ilgim, sevgim, sempatim vardı ise felsefe alanında da bu sempatim Aristoteles'e karşı. Platon'u hiç sevmem mesela, genelde düşüncelerini de. Ama Aristoteles tam benim kafadandır, okudukça evet ya ! derim.
Bir kere adam düzenli. "Varoluşu düzenlemek" için yola çıkmış. Mantığın temellerini atmış, ayrıca ilk biyolog diyebiliriz. Varlıkları kategorize etmiş. Ben de insanları, ilişkileri, olayları kategorize ederim mesela. Tanıdığım insanları özenle dosyalar, ilişki ağaçlarını oluşturur, zaman zaman bilgi tazelerim.
Arkadaşlarım pek çok kere benim her zaman uç noktalardan kaçtığımı söylemiştir. Hatta bu kimi zaman "nabza göre şerbet vermek" e kadar gitmiştir. Ama pek sevgili Aristoteles benim için zaten çoktan anlatmış bu uçlardan kaçma olayını:
" Altın Orta'ya göre erdem, her ikisi de erdemsizlik olan iki uç arasındaki ortadır.İnsan ilişkilerinde de Aristoteles Altın Orta'yı savunur. Korkak da olmamalıyız, budalaca atılgan da. Çok az cesaret korkaklık demektir, çok fazla cesaret ise budalalık."
Herkes dört dörtlük değil tabi. Her güzel şeyde bir eksiklik olabiliyor. Malesef kadınlar hakkındaki görüşlerin beni üzdü Aristo, bu sefer güldürmedi sözlerin. Kadınları tamamlanmamış bir erkek olarak görmen, çocuğun sadece babadan özellikleri aldığını düşünmen... Üzgünüm Aristo'cum ama yaşamamız için tüm enerjiyi üreten mitokondri isimli organel DNA'sını anneden alıyor ne haber?
Bu yazı Sofie'nin Dünyası gibi Zeze'nin Dünyası oldu. Felsefeye Giriş 101.
Peki neden yaz gecesi ruhu?
Gece, günün en büyülü saatleri değil midir? Gündüzün kaosundan sıyrıldığın, kendinle baş başa kaldığın, maskelerini indirme şansına sahip olduğun, kalabalıklarından arındığın saatler.
Her şeyi yapabilirmiş, herkese ulaşabilirmiş gibi hissettiğin, varolmaktan en çok keyif aldığın dakikalar.
Kendi dünyanda ördüğün ince bir duvarın ardında gerçek dünyayı kısa bir süre için geride bıraktığın, yalnız kalabildiğin, dünyanın aslında sadece sen olduğunu en iyi anladığın saniyeler.
Bu büyülü araf en çok da yazın bulur beni. Bu blog da bir yaz gecesi doğmadı mı zaten?
Şimdi söyle, yaz gecesi ruhunu sen de hissetmedin mi hiç?
2 yorum:
kadınlarla ilgili düşüncelerini, yaşadığı zaman dilimine ve topluma vermek lâzım heralde. iki bin yıl sonra "eşitlik, özgürlük!" diyen adamların bile sadece "beyaz erkekler"den bahsettiğini düşünürsek..
yine de diğer konularda kendi zamanından bu kadar ilerdeyse, keşke biraz da o konuda aşsaymış dimi? :)
Doğru diyorsun. 2000'li yıllarda bile kadına karşı düşünceler değişmezken napsın bizim Aristo milattan önce yıllarda. Ama "Sen de mi Brütüs?" diyesim geliyor,tutamıyorum.
Yorum Gönder