Le Poulet Aux Prunes

Uzuuun yaz günlerinde, eğer yapacak işim yoksa, televizyonda tekrarı yayınlanan dizilerden gına gelmişse, evden çıkmak demek buharlaşmayı göze almak demekse; en iyisi oturup güzel bi film izlemek. Yanında bi de güzel insan oluırsa ne âlâ, ama olmazsa benim gibi tek başına da izlenir elbet. 
Haftalar önce, henüz vizyondayken indirdiğim bi film, hâlâ "film" klasörümde beklemekteydi: Le Poulet Aux Prunes. Ya da, Chicken with Plums. Yani Erik Kurulu Tavuk. Türkçeye, Azrail'i Beklerken adıyla çevrilmiş. Ben bu film isimlerinin çevirilerine çok takıyorum. Azrail'i Beklerken, filmin içeriği düşünüldüğünde çok uygun, ama filmin tarzına, sevimliliğine çok uzak. Bana çok itici gelmişti mesela ilk duyduğumda. Ama orijinal ismi öyle mi, mis gibi tavuk yemeği. Neyse efenim, çeviren çevirmiş. Zaten ben büyüyünce film ismi çevirmeni olcam. 


Filmin hikâyesi kısaca şöyle: Nasser-Ali, ünlü ve çok yetenekli bir müzisyen. Kemanı kırılıyor ve adamcağız yeni bir keman almak istiyor. Arıyor tarıyor eski kemanındaki tadı bulamıyor. Ve artık hayattan umudunu kesip, ölümü beklemeye başlıyor. Biz de, ölümü beklerken geçirdiği günleri bir bir izliyoruz. Ama sadece o günleri değil, aslında bugüne gelmesinde etkiye sahip tüm olayları, bugünün sebep olacağı tüm olayları; yani yaşanmışları ve yaşanacakları da izliyoruz. Böyle, geçmişe dönmeli geleceğe gitmeli filmlerin pek bi etkisinde kalıyorum, itiraf edeyim. Bakınız Mr Nobody; bakınız Big Fish. Hele bir de filmde animasyon kullanıldıysa, yani bahsetmekte olduğum Le Poulet Aux Prunes gibi; o zaman yeme de yanında yat. Hele hele bir de Fransız filmiyse bu, ımmmmh, iştahım kabardı bak. 
Hem senaryosunu yazıp hem de böyle tatlı yöneten Vincent Paronnaud ve Marjane Satrapi'nin diğer işlerini de merak etmedim değil. Sonra da öğrendim ki, bu güzel ikili, Persepolis'i de birlikte çekmiş. Üstelik Marjane Satrapi, Persepolis'in yazarı olan Satrapi'ymiş. İsmini öğrenişim, kendisine olan hayranlığımdan çok sonraya denk geldi. Geç olsun, güç olmasın.


Jamel Debbouze, filmin adı dışında hiçbir şey bilmiyorken beni cezbeden ilk isim olmuştu. Ve ve ve, yetişkin Lili rolünde, kısacık da olsa hayranı olduğum Chiara Mastroianni'ye değinmeden geçemeyeceğim. O saç makyaj evet çok etkili ama, taşımak, ifade etmek de önemlidir elbet. Amerikan kültürüne "hafiften" gıcık olma durumu da epey gülümsetti. Tüm bunların yaratıcısına da, ne diyeyim, Allah ömür versin de daha bi sürü iş yapsın, biz de okuyalım/izleyelim.
Önemli bi not: İndirdiğim biri Türkçe biri İngilizce iki altyazıdan ikisi de çok kötüydü, ya iyi bir altyazı bulun, ya da filmin DVD'si çıkana kadar bekleyin derim. Merak etmeyin, ben büyüyünce altyazı da çevircem.
Yazıyı, Satrapi'nin animasyonlarla ilgili sözüyle, ve filmin kendisi kadar güzel fragmanıyla kapatalım: 

"...unfortunately you know, most of the people, they consider animation much like comedies, as a genre. It's not a genre. It's just a medium."



katharsis

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: