Çağımızın Kronik Hastalığı: Mutlu Olamama




Son zamanlarda arkadaş çevrelerinde yaptığım tüm konuşmaların özeti:

- Kaybolmuş hissediyorum.
- Ne iş yapmak istediğimi bilmiyorum.
- Geleceği düşündükçe daralıyorum.
- Mutsuzum.

Herkesin kafasında deli sorular, tutku eksikliği, yarış atıyız sitemleri, sisteme itirazlar, düzene isyanlar, paranın gözü kör olsunlar… İşin en ironik tarafı ise tüm bu isyanlar aslında sistemin birer parçası olmak üzere olup henüz olamadığımız için gelen isyanlar. Öğrencilikle iş hayatı arasındaki bocalamalar. İki yıl sonra tüm bu isyanların dozu kurumsalda düzene alışmış yaşıtlarımız için azalacak, ofiste verilen yoga dersleri ve Happy Friday uygulamaları ile hayat o kadar da kötü değil mesajı verilecek, biz her Pazartesi ve Cuma arasında duygu devinimlerimiz ile yuvarlanıp gideceğiz. Ve üzgünüm ama, mutsuz olmaya devam edeceğiz.

Aynı kadeh aynı mey, bir tat alamıyorum a dostlar!

Geçenlerde internette dolaşan bir yazı vardı, hayatında her şey az çok iyi giden ama bir türlü mutlu olamayan Y jenerasyonundan Lucy’nin hikayesi. Paylaştığım anda Facebook’da beğeniler aktı, paylaşıldıkça paylaşıldı. Herkesin derdi aynıydı.

Hayaller Paris, Gerçekler Eminönü

Rakesh Sarin ve Manel Baucelss  Engineering Happiness isimli kitaplarında mutluluğun formülünü kısa ve öz açıklıyorlar. Aslında her şey Hayaller vs Gerçekler capsleri kadar basit. Hayatta gerçekleşenler ile beklentilerin arasındaki uçurum ne kadar büyükse, o kadar mutsuzsun. Türk pop düşünürlerinden İzel’in dediği gibi bir sen bir ben bir de bebek de olabilir yani mutluluğun formülü. Beklentin buysa, hayat sana güzel.

Doğru çözüm beklentileri düşürmek midir yani? Büyük hayallerimiz olmasın mı? Hayallerimiz yoksa nedir motivasyon kaynağımız?

Beklentiler, koşullanmışlıklar, evet bunlar pis kaka. Ama altın oranı bulup dengelemek de lazım. Beklentilerden önce bazı algıları değiştirmeli belki de.

Komşunun Tavuğu Sana Kaz Görünmesin Artık

Elimizde değil kıyaslıyoruz. Biz ilk başta kıyaslamıyorsak da geliyorlar zorla kıyaslatıyorlar. Bak Süleyman Amca’nın kızı Ayşe’ye konsepti aldı başını gitti, artık sosyal medya bunu bir üst seviyeye çıkardı. Sen pijamalarınla yatağında otururken Facebook’tan hemen bir bildirim geliyor:  “Arda Korkmaz ve 34 diğer arkadaşın senin yakınlarında bir etkinliğe gidiyor. “ Alt metin: Sen gitmiyor musun a aa?

Bilinçlenmek şart. Sosyal medya yansımalarına karşı duygu dünyamızı şekillendirmeye bir dur diyelim. Onların da senden hiçbir farkı yok. Hepimiz mutsuzu anlasana? Onlar da korkuyor, onlar da kaybolmuş hissediyor.

Ben Özelim, Dünya Bunu Bir Gün Fark Edecek Yanılgısı

Birebir bu cümleyi kurmuş olmasak da bizim nesil böyle büyüdü, itiraf edelim. İçimizde bir yerlerde hepimiz az da olsa hissediyoruz bunu. Bir gün gelecek her şey harika olacak dedik. Üniversitenin bitimiyle IK çalışanları ile sık sık yapılan görüşmeler sonrası baktık bir şeyler istediğimiz anda olmadı, bize benzer çok kişi vardı, dünya da hiç adil bir yer değildi, ülkenin çalkantılarından zaten bahsetmiyorum bile, aldı bizi bir panik. 

Ben özelim algısından hepimiz özeliz algısına yönelelim mesela. Her birimiz geçici bir dünyada geçici ve kısıtlı süreli bir zamanda yaşıyoruz. Evet çok klişe ve çok banal bir cümle bu artık. Ama aslında bu kadar da basit. Her hayat kendine özgü, değerli ve özel.  

Dünya sensin. 

Kıssadan hisse nefes almak lazım. Hayat zorlaştığında isolation bubble’ınıza kaçıverin bir süre, ben öyle yaptım şu sıra. Hayalle gerçek arasında bir yerlerde saklanın. Benim baloncuğumda yaz gecesi ruhu sarıyor beni, sevdiklerim, ölümsüzler, ölümsüzlere ait eserler. Sizi ne mutlu eder bilmem, ama uyarsa size, baloncuğuma beklerim her daim.

Ne yerdeyim ne gökteyim,  bir süre buralarda bir yerdeyim.


Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

balonda ne kadar kalacagınıza nasıl karar veriyorsunuz? ben bu balonun yapışkanlığından da muzdaribim. kaldığınız yerden devam etmemi engelliyor gibi sanki