Pieta - Kimkiduk Söyleşisi

Daha önce yazdığımız Boş Ev blog yazısından Kim Ki-duk'u az çok tanırsınız, kendisi Kore'li, huyunda suyunda azıcık Haneke içeren pek sevdiğimiz bir yönetmen. Kendisi Dünya Kültür Expo 2013 etkinlikleri kapsamında dün Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon bölümündeydi. Dün açılışı yapılan film haftasında 13 Eylül - 19 Eylül tarihleri arasında Türk ve Kore filmleri ücretsiz olarak gösterilecek. Festival programına şu blogdan ulaşabilirsiniz.

katharsis ve Zeze olarak biz de dün söyleşiye katıldık. Söyleşi öncesinde en popüler filmlerinden biri olan Pieta'nın gösterimi yapıldı. Biz aslında filme daha önce film festivalinde gitmiştik ama hem bir daha izleyip detaylara dikkat edelim hem de söyleşi öncesi yerlerimizi kapalım diye ikinci defa izledik.

Önce Pieta yani Acı'yı katharsis'in gözünden bir dinleyelim:

Kang-do, zamanla on katı faiz işlenerek ödenemeyecek hale gelmiş borçların altında ezilen işçilerden para toplamakla görevlidir. Bunun için enteresan bir yöntemi vardır: Bu işçileri sakat bırakarak, sigortadan alınacak paraya el koyar. Bu şekilde her gün birkaç hayatı mahvederek yaşayıp giderken, kendisini doğar doğmaz terk eden annesi olduğunu iddia eden bir kadın çıkar karşısına. Kadın doğru mu söylemektedir? Kang-do 30 yıl sonra çıkıp gelen bir anneyi kabullenecek midir? Cevaplar filmde. Ama şurası kesin ki, Kang-do, yaşamının artık bir anneyi barındırabileceğinden şüphelidir. Çok fazla hayat mahvetmiştir ve intikam almak isteyeceklerinden emindir. Beklediği intikamın nereden geleceğini ise kestirememektedir.

Kim Ki-duk'un diğer filmlerinin aksine, epey "sesli" bir film Pieta. Sık sık "Para nedir?", "Para için ölmeye, hayatını karartmaya değer mi?" minvalinde kısa monologlara rastlıyoruz. Söyleşide yönetmen şöyle diyor: "Filmde intikamı, affetmeyi ya da tanrının gözünden insanı görebilirsiniz. Ancak anlatmak istediğim, paranın insana neler yaptırabileceği. Geri kalanı, izleyenin bakışına bağlıdır. Benim filmlerimle ilgili vereceğim cevaplar, her zaman doğru cevap olmayabilir."

Filmin senaryosu Kim Ki-duk tarafından iki ayda yazılmuş. Çekimler on günde tamamlanmış. Bunları söylediğinde salonda bir şaşkınlık nidası gezindi. Kim Ki-duk durumu fark edip ekledi: "Bu süreler çok kısa görünebilir. Ancak filmin yazılış süresi iki ay olsa da, aslında tüm hayatım boyunca yazılagelmiştir."

Filmin en sevdiğim kısmı sanırım ismi. Karakterlerin Pieta heykelindeki İsa ve Meryem gibi çekildiği afişi de pek güzel bence:



Not: Pieta kelimesi, bildiğim kadarıyla "acıma" sözcüğüne denk geliyor. İngilizce'deki "pity" gibi yani. Filmin Türkçe ismi ise, Acı.

Söyleşiden kısa kısa notlar:

- Çocukluğu ve gençliği bizi epey şaşırttı. Okumamış, beş yıl boyunca fabrikada çalışmış. Daha sonra askerlik yapmış ve ardından iki senede Avrupa'nın her yerini gezmiş.

- İlk defa 33 yaşında film izlemiş! O da Kuzuların Sessizliği imiş.

- Bir katılımcı hangi yazarları okuduğunu sordu. Kitap okumam dedi! 33 yaşında izlediği ilk filmden çok etkilenip yönetmen olmaya karar verişine gönderme yaparak, "Belki şimdi çok güzel bir roman okusam yazar olmak isteyebilirim." diye de ekledi sempatik sempatik.

- "Hepiniz film eğitimimi merak ediyorsunuzdur. Film çekmek için en gerekli şey yaşam. Film yaşamın görüntülü kaydıdır. Askerde yaşadıklarım, fabrika günlerim, yaşarken karşılaştığım tüm insanlar benim sinema eğitimimdir, sinema malzememdir."

- Bence söyleşinin en güzel lafı ise: " Benim için film çekmek, beyazı anlatabilmek için siyahı çekmektir."

- Filmlerindeki karakterlerin çok az konuşması ya da hiç konuşmamasıyla ilgili bir soruya cevap verirken, önce "Yeni filmim Moebius'ta hiç konuşma yok." dedi. Daha sonra hatırlayıp "Aa aslında var. Çünkü ağlamak, gülmek ve bağırmak da bence bir konuşma biçimidir." diye düzeltti.

- Bir de baya çakal çıktı bu Kim Ki-duk.

"Benim şu an 20 filmim var ama aslında daha çok senaryo yazdım. Altı tane yardımcı yönetmenime çektirdiğim filmler var. Nasıl desem... O senaryolar daha piyasa senaryosuydu. Para kazanmak için... Ordan kazandığım para ile asıl filmlerimi çekiyorum."

- Söyleşinin bana kalırsa en talihsiz kısmı bu sevimli adamın şarkı söylemeye kalkması oldu. Neden, niçin şarkı söylemek istedi hiçbir fikrimiz yok ama bize Kore dolaylarından içli bir şarkı okudu. Eee şeyy.... Biraz... Yani kulaklarımız... Olmadı diyelim.





Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: