Oğullar ve Rencide Ruhlar - Alper Canıgüz


Beni Afilli Filintalar ile tanıştıran katharsis'e selam olsun.


Yorgun bir sabahın ardından 12.45 vapuru ile Kadıköy'e geçmeden önce Alkım'a uğrayıp geçen gün yine katharsis'in bahsettiği Oğullar ve Rencide Ruhlar'ı aldım. Sonuç; bir günde bitirilen bir kitap. Vapurda, metroda okurken istemsizce güldüğüm anlarda etrafın ilgisini de çektim bolca.

Alper Kamu (isim tanıdık geldi mi?) bildiğimiz beş yaşındaki çocuklardan değil. Komiser bey Alper ile ilk karşılaşmasında babasına soruyor "Ne biçim çocuk bu?" Babası cevaplıyor. "O biçim."

Kitabı okurken bolca göndermelere rastlıyorsunuz. Sartre, Boris Vian, Nietzsche, Marx... Alper Kamu biraz varoluş acısı çeken bir velet çünkü, felsefeye de çok meraklı. Günlük hayat gözlemleri ile ise oldukça başarılı.

Kitabın konusuna hiç girmeye niyetim yok. Bu sürükleyici öyküyü kendiniz keşfedin isterim. Sadece spoiler vermeyen ama bayıldığım bazı yerleri paylaşmak istedim:

"...bir keresinde mahallenin orta yerinde ağabeyi Zafer'i evire çevire dövünce herkes büsbütün korkmaya başlamıştı ondan. Olayın tanıklarıyla konuşunca anladım ki, milletin asıl gözünü korkutan Gazanfer'in ağabeyini hastanelik etmesi değil, bu işi yaparken bol bol onun anasına sövmesi olmuş.Onlara göre dövüşürken Gazanfer'in gözü öyle bir dönüyordu ki, söz konusu ananın aynı zamanda kendi anası olduğunu bile unutabiliyordu. Palavra tabi. Mesele basit bir Oidipus Kompleksi'nden ibaretti..."

Alper Kamu'nun Albert Camus'nün saçmasına gönderme: Oturu vaziyette sağ tarafımdaki pencerenin perdesini aralayarak dışarıya baktım. Bunu hemen her gece yaparımaslında. Sanki pencerenin öbür yanında Tanrı'yı görüverecekmişim ve o bana her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu açıklayacakmış gibi tuhaf bir hissim vardır.

Yetişkinler hakkında bayıldığım gözlemleri:

"Akşamüstü kalktım sofrayı kurdum, annem çok takdir etti bu hareketimi. Ne var ki sofradan kalktıktan hemen sonra hata yaptığımı anladım. İşgüzarlığım yüzünden yemeği her zamankinden önce yemiştik ve bu da herkes için nasıl doldurulacağı bilinmeyen fazladan altmış dakika demekti. Annemin ağzı yüzü her zamankinden daha fazla seğiriyor, sigaraları ucu ucuna ekleyen babam oflaya puflaya volta atıyordu. Günü en  az acı verici biçimde öldürmeyi sağlayan mükemmel rutini bozmuştum. Saat kaçta yemek yenir, kaçtan kaça televizyon izlenir , kaçta tuvalete gidilir, kaçta zıbarıp yatılır... Yürütülen faaliyet ve zaman arasındaki ilişki evrimsel bir sürecin sonucuydu. Evrime müdahele etmek, akıllı insanın yapacağı iş değildi."

" -Hepiniz iğrençsiniz Bütün erkekler. Genç, yaşlı, cüce, çocuk... Hepiniz"
   -Doğru ama siz de çok matah değilsiniz" diyerek ayağa kalktım. Kendinizle yüzleşmekten kaçıp aşağılık arzularınıza budala erkekleri alet ediyorsunuz. İstediğiniz olunca pişmanlık, olmayınca histeri krizleri geçiriyorsunuz"


"...tuvalet masasının üstündeki çerçeveli fotoğraflara takıldı gözüm. Annemin hayatının önemli addettiği anlarına ait yirmi kadar resim. Sanırım annem bunlara bakarak varolduğuna ve bir şeyler yaşadığına ikna ediyordu kendisini. Ne büyük bir yanılgı"

Ve niceleri... Bu alıntılar azıcık depresif ve karamsar gözükse de çok heyecanlı polisiye bir hikayenin içinden koparıp alındılar. Elinizden bırakamayacaksınız! Serinin devamı olan Cehennem Çiçeği'de kitap listenize ek olsun.

Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: