Çağın Kronik Hastalığı: Yalnız Kalamama

... Bunlar bireysellikten vazgeçmiş gençlerdi, kişisel karar alma yetisini de, sorumluluğu da bir yana bırakmışlardı. Yalnız kalmaya uzun bir süre dayanamıyorlardı. Kitle onların yuvası, tanınma, onaylanma mercileriydi...

Diyor Doris Lessing Hayatta Kalma Güncesi isimli kitabında. Kitapta kaosun hakim olduğu, gençlerin sokakta sürüler halinde yaşadığı bir distopya anlatılıyor ama yukarıdaki alıntıyı okuduğumuzda günümüze de çok güzel uyuyor.

Çağımızın kronik hastalığı: Yalnız Kalamama. Geçen hafta Türkçe 101'de hocamız da bu konuya değindi. Hele ki türkler yalnız kalmaya hiç dayanamaz. Almanlar ise bize kıyasla bireyselliğe daha çok önem verirler bunu kimse inkar edemez. Bu yüzden onlara soğuk deriz hatta. Oysa ki yalnızlığı ile barışık olmalı insan. Kendi kendine yetebilmek deyin isterseniz.

Toplum içinde izole, yalnız kişi olmayı övmüyorum aslında. Hatta bizzat tanıdığım örnekleri de düşündüğümde karşıyım bu duruma. Ama altın orta burda da çok önemli bence. Toplum ile birey arasında bir yerde olmak lazım. Zaman zaman yalnız kalabilmek, yalnızlığın sessizliğinden korkmamak, o sessizliği bireysellikle doldurmak.

Twitter, Facebook, Instagram... Evimize döndüğümüzde bile ne kadar yalnızız? Kaç gecemizi bilgisayar başında başkalarının hayatlarını takip ederek harcıyoruz?

"Yalnızlık kendimi evimde hissettiğim yerdir. Kendi içimize dönmemiz, bireyselliğimiz üzerine düşünmemiz, her kelimemizi, her hareketimizi ve her duruşumuzu incelememiz demektir."

Zeze

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

Hiç yorum yok: