Puslu Kıtalar Atlası-İhsan Oktay Anar


Bazı insanlar var ki, onlar hakkında yazmak-çizmek, onları övmek ya da ne kadar harika olduklarını falan anlatmak artık anlamsız. Çünkü zaten onları bilen biliyor, bilmeyen de yine kendilerinden öğreniyor; başkalarının tavsiyesine, medhine gerek kalmadan. İşte öyle insanlarla ilgili konuşmak, sadece konuşana yarıyor artık. "Bakın ben bu insanı biliyorum, hakkında bişeyler anlatabiliyorum." diyoruz böylece. Feysbukta alıntılarını tırnak içinde yazan, ama yazarı belirtmeyen arkadaşımızın yazısının altına, o sözün kime ait olduğunu yazarak bildiğimizi ispatlıyoruz mesela. Daha iki gün önce kendimi böyle bir şey yapmak üzereyken yakalayıp azarladım.

Ama bazen de birileriyle aynı zevki paylaşmak mutlu ediyor insanı. Zeze'nin Ganimet kutundaneler var? diye sorduğu küçük anketimize gelen cevaplarda  Puslu Kıtalar Atlası'nı görmek, beni aynen öyle mutlu etti; ve hakkında birkaç söz edip "Ben de biliyorum! Ben de seviyorum!" demek şart oldu. :)

6 ay kadar önce, Türk Edebiyâtı'nda modernizm-postmodernizm örneklerinden biri olarak okudum bu kitabı. Daha önce çok duyup okuyamadıklarımdandı. Ders kitabı olunca sıkıcılaşır dedim, beni yanılttı. Bir dehânın kaleminden çıkmış olduğuna inandım. Nerdeyse adı geçen her karakterin hayâtının büyük kısmını okumaktan yoruldum, şaşırdım. Dilenciler loncasının ayrıntılı târiflerinden hayrete düşüp var mıymış böyle birşey gerçekten, merak ettim. 

(Hatta şöyle kısa bir bilgi bulmuştum hakkında: "Tüm bunlara rağmen çok zor durumda kalan kimseler devletin kontrolü altında dilencilik yapabilmiştir. Öyle ki adeta bir meslek erbabı gibi başlarında devlet ile olan ilişkilerini düzenleyen kethüdaları bulunmaktadır. Bu durum Osmanlı Devleti’nin dilencilere insanlara dua etmeleri belki de psikolojilerinin düzelmesi için çalışan bir hizmet grubu yani “duacı esnafı” gibi yaklaştığını göstermektedir. Tüm bunlara rağmen art niyetli, kolay para kazanma peşinde koşan, halkın dini duygularını istismar eden ve halkı rahatsız eden dilenciler, bulundukları yerden başka yerlere sürgün edilmiştir."* 

"Düş görüyorum. Düş gördüğümden şüphe edemem. Düş görüyorum, öyleyse ben varım. Varım ama ben kimim?"

"Rendekâr yanılıyor: Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığınız dünya."
devrim kunter'in arap ihsan çizimi

"Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağı'na varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünyanın kendisini hiç görebilir mi?"

Roman kahramanlarından "tam üç yüz sekiz yıl sonra, sözgelimi İzmir'de oturan mahzun ve şaşkın adam", edebiyat dâhisi, felsefe doktoru İhsan Oktay Anar yazmış. Bize de okumak düşer artık. 

*Osmanlı'da dilenciler konulu makalenin tamamı şurda.



katharsis

Phasellus facilisis convallis metus, ut imperdiet augue auctor nec. Duis at velit id augue lobortis porta. Sed varius, enim accumsan aliquam tincidunt, tortor urna vulputate quam, eget finibus urna est in augue.

2 yorum:

Z.U. dedi ki...

Ben de bunu görünce mutlu oldum vallahi. Alt metinleri, dili, hayal gücü İhsan Oktay Anar müptelası yapıyor insanı. Rendekâr da Descartes'mış meğersem. Efrasiyab'ın Hikayeleri'ni okumuştum bir de, bu kitap kadar olmasa da o da oldukça etkileyiciydi. Bu adam ne yazarsa okuyayım, okuyalım :)

katharsis dedi ki...

Seni mutlu etmiş olmak ne güzel. :) Kitâb-ül Hiyel'de benim gözüm şimdi, hepsine sıra gelir elbet.